Bu
yazı içerisinde, dünyayı kontrol eden kardeşlik örgütlerinden tutun da bu
örgütlerin dünya dışı varlıklarla olan ilişkisini, üstün ırk olarak
nitelendirilen Aryanları ve bu ırkın sürüngenimsi varlıklarla (Reptilians) olan
ilişkilerini, Hz. İbrahim’in Firavun
Akhenaton, Hz. Musa’nın ise General Moşe isminde bir Mısırlı olabilme
ihtimalini ve bu bahsettiklerimin Türkiye ile olan bağlantısını bulabileceksiniz.
Baştan söylemem gerekir ki bu konulara ilgisi olmayanlar şu anda bu yazıyı okumaktan
vazgeçsinler; zira burada anlatılanlardan hiçbir şey anlamayacak ve yazılanları
vakit kaybı olarak değerlendirebileceklerdir, ki bana göre bu yazılar “vakit kaybı”
olarak nitelendirilmeyi KESİNLİKLE hak etmemektedir.
Hepimiz
duymuşuzdur “Mason”, “İlluminati”, ve/veya bu örgütlerin insanın bilinçaltına
olan alakalarını (subliminal mesaj vb. gibi) ve zihin kontrollerini. Peki bu
örgütlerin kökeni nereye/kimleri dayanıyor? Bu örgütler ilk ne zaman ortaya
çıktı? Başında kim/ler vardı? Bu örgütlerin asıl amaçları nedir? Bu örgütlere
5N1K olarak yaklaşıldığında ortaya çıkan bilgiler ise aslında tüm insanlığı
ilgilendiren cinsten…
Yapılan
araştırmalar, dünyayı kontrol eden kardeşlik örgütlerinin temelinin, Babil’in
Aryan rahiplerine kadar uzandığını ortaya çıkarmıştır. Aryan ırkı hakkında günümüzde
yapılmış olan pek çok çalışma mevcuttur. Aslında popüler kültürde Aryan ismi,
Nazilerin ırkçı politikaları sonucunda ulaşmak istedikleri üstün ırk, ya da Alman
filozof Nietzsche’nin tabiriyle üstinsan olarak nitelendirilen ırkın ismi
olarak geçmektedir. Naziler Aryanları üstün ırk, diğer bir deyişle en saf ırk
olarak nitelemekte ve bu ırkın kayıp kıta Atlantis’in en saf ırkı olduğuna
inanmaktalar. Ayrıca Naziler, İskandinavların (günümüz Alman vatandaşları) diğer
tüm ırklardan üstün en saf ırk olduğunu düşünmekte ve Aryan olduklarını
kanıtlamaya çalışmaktadır. İskandinavcılık (Ost) olarak da isimlendirilen,
Nazilerin bu genel planına göre Slav ırkı Doğu-Merkez Avrupa’dan kovulmak üzere
çıkarılmalı ve öldürülmelidir. İşte bu planlarını gerçekleştirmek için Naziler
Polonyalıları, Yahudileri ve Romanların büyük çoğunluğunu, Aryan ırkına tehlike
oluşturduğu gerekçesiyle öldürmüştür; çünkü onlara göre Aryan ırkına mensup
olduklarını düşündükleri İskandinav ırkı en saf ırk olarak kalmalı ve diğer
ırklarla karışmamalıdır. Adolf Hitler’in de bu düşünce ve plan çerçevesinde, ve
Aryan saflığını kaybetmemek adına, genetik olarak insan ırkının ıslahı
(öjenizm) için pek çok deneyi teşvik ettiği, hatta yazının devamında bahsi
geçecek olan sürüngenimsi ırk (Reptilians) ile irtibat halinde pek çok ciddi deneyi
hayata geçirdiği düşünülmektedir.
Gelelim
Babil’e. Babil’in kurucusu, Titanların soyundan gelen Nemrud’du. Titanlar ise
Nuh’un soyundan gelmekteydi. Babil’in kurucusu olan Nemrud’un karısı ise
Semiramis’ti. Semiramis’e “Göklerin Kraliçesi” (Rhea), “Tanrıların Bakire Anası”
ve bazen de “Büyük Dünya Ana” (Ningurşag) denmekteydi. Semiramis’e “Astarte”
diye tapılmaktaydı. Astarte, “kuleleri
inşa eden kadın” anlamına geliyordu. Bu kulenin, Nemrud’un inşa ettirdiği
söylenen ve hakkında türlü türlü rivayetler bulunan (bknz: dillerin doğuşu,
Cebrail’in kırbacıyla kuleyi yerle bir etmesi vb. gibi) Babil Kulesi olduğu düşünülmektedir.
Nemrud
ve eşi Semiramis, balık sembolü ile gösterilmekteydi. Balık sembolü, ilk Hıristiyanlıkta
da sıklıkla kullanılan gizli bir semboldü. Ichthys, Yunanca balık anlamına
gelen bir kelimedir ve aynı zamanda antik deniz tanrıçası Atargatis’in oğludur.
Farklı
kültürlerde ve mitolojilerde
denk düşen kişilikler ve balık sembolleri anlam ve kullanım açısından
farklılık gösterse de genelde bereketi temsilen, cinsi vurgulara sahipti. Bunun
bir örneği Mısır mitolojisinde görülebilir. Bereketi
temsil etmesinin yanı sıra balık belirli kültürlerde reenkarnasyon
ve hayatın (veya hayat gücünün) sembolü olmuştur. Balık sembolü, Hz. Musa ve
genç yardımcısının “iki denizin birleştiği yere” yaptıkları yolculukta da geçmektedir.
"Hani Musa genç yardımcısına
demişti: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da
uzun zamanlar geçireceğim" (Kehf, 18/60).
Balık,
buluşma yerinin tam olarak belirlenmesinde bir işaret olmuştur.
"Böylece ikisi, iki (deniz)in
birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir
akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu. (Varmaları gereken
yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: "Yemeğimizi
getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk."
(Genç-yardımcısı) Dedi ki: "Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı
unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak
tarzda denizde kendi yolunu tuttu." (Musa) Dedi ki: "Bizim de
aradığımız buydu." Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler"
(Kehf, 18/61-64).
Ayetlerden
Hz. Musa (as) ve genç yardımcısının yanlarında yemek üzere bir balık
getirdikleri anlaşılmaktadır. Ancak henüz yeme vakitleri gelmeden evvel, Allah
bu balığı ikisine birden unutturmuş, balık da onların unuttukları bu anda akıntıya
doğru gidip, yanlarından uzaklaşmıştır. Ancak bu unutmanın pek çok hikmetleri
vardır. Allah bir hayır ve hikmet üzerine ikisine birden yiyeceklerini
unutturmuştur. Hz. Musa (as)'ın iki denizin birleştiği yere gelmesinin nedeni,
Kehf Suresi'nin devamında hakkında bilgiler verilen önemli ve kutlu bir şahısla
görüşmektir. Kaderde belirlenmiş bu yere ulaşmak için Hz. Musa (as) ve genç
yardımcısı uzun zaman geçirmişlerdir. Ancak bu buluşmanın tam yerine
ulaşabilmek için daha fazla detaya ihtiyaçları vardır. Çünkü iki denizin
birleştiği yer olarak ifade edilen mekan geniş bir alanı ifade etmektedir.
Böyle geniş bir alanın hangi noktasında buluşacaklarını bilmeden, aradıkları
kişiyi bulmaları çok zor olabilir. İşte bu aşamada balığın kaçışının bir
hikmeti ortaya çıkmaktadır. Bu kaçış açık bir işarettir. Çünkü balık, aradığı [Hz.
Hızır (farklı kültürlerdeki adı: İdris, The Greenman, Hermes, Osiris) olduğu
tahmin edilen] kutlu şahıs ile Hz. Musa'nın buluşacakları yerin detayının
tespitinde bir görev üstlenmiştir. Musa Peygamber ve yardımcısının unutması
sonucu balığın kaçtığı yer, onların buluşma noktasını belirlemektedir. Allah bu
buluşmanın nokta tayinini, balığın kaçışını vesile kılarak
gerçekleştirmektedir.
Bir
diğer görüşe göre ise bu hikayedeki balık sembolü Barnabas İncili’nde de
bahsedildiği üzere, çağ değişimini sembolize etmektedir. Şöyle ki dünya
üzerinde M.Ö. 4300 yılından M.Ö. 2150 yılına kadar Taurus, yani “Boğa Çağı”
yaşanmıştır. M.Ö. 2150 yılından M.S. 1 yılına kadar “Koç Çağı” yaşanmıştır ve
şu anda içinde bulunduğumuz M.S. 1 yılından M.S. 2150 yılına kadar olan süreçte
ise “Balık Çağı” yaşanacaktır. Hz. Musa’nın genç yardımcısının elinden kaçan
balık ise yeni bir çağa, yani Balık Çağı’na girildiğinin habercisi olarak
yorumlanmıştır. Hazır çağlara girdik, şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Dünya
2150 yılından sonra ise Balık Çağı’ndan Kova Çağı’na geçecek ve Kova Çağı,
insanların bilinç seviyesinin yükseleceği ve 5. boyuta doğru yol alacağı bir
çağ olacaktır.
20.
yüzyılın sonlarında sembol birçok parodiye sahne olmuştur. Özellikle de
ichthysin Hristiyan sürücüler tarafından tampon yapıştırmalarında
kullanılmasının yaygınlaşmasıyla, farklı düşünce ve kesimlerden insanlar da
buna karşılık olarak sembolün farklı düşünceleri temsil eden sürümlerini
çıkarmışlardı. Bu parodilerin en ünlüsü Darwin balığı'dır; sembol
içinde "DARWIN" yazan ve bir çift ayak taşıyan bir ichthys'tir. Bu
sembol Hıristiyanlık'taki (dini) yaratıcılık teorisine
karşı evrim teorisini vurgulamaktadır. Balığın altına çizilmiş bir çift ayak
bir tür evrimi temsil etmektedir ki zaten çoğunlukla balığın içine yazılan
"DARWIN" kelimesi evrim kuramının kurucusu Charles
Darwin'e gönderme yaparak sembolizme çok daha belirgin ve açık bir
biçim vermektedir. Ayrıca her Hıristiyanın yaratıcılık kavramına inanmadığı da
not edilmelidir. Bu sembol (Darwin balığı) din ile
alay ettiği için çeşitli çevrelerce eleştirilmiştir.
Nemrud
ve Semiramis’e tekrar dönersek, papaların halen Nemrud’u sembolize eden balık
şeklinde piskoposluk tacı giymeleri dikkat çekici olduğunu belirtmek gerekir.
New York’taki “Özgürlük Heykeli” ise Semiramis’i sembolize etmektedir ve
Fransız Masonlar tarafından yapılmıştır. Babil dininden bahsetmek gerekirse bu
dinin oldukça “kanlı” olduğunu söylemek gerekir. Şöyle ki, Babil Dini, Babil
Kardeşliği’nin temelini oluşturmaktaydı ve bu dinde “insan kurbanı töresi” hakimdi.
Babil rahipleri kutsal sunaklardan bazılarını da yiyorlardı ki, bu rahipler
için kullanılan “Cahna-Bal” deyiminden “insan eti yiyen” anlamında “kanibal”
kelimesi türemiştir. Satanistlerin sık olarak başvurdukları ve uğruna çocuk
kurban ettikleri Kronos ise “kule inşa ettirici” olarak bilinir ve bu sebeple
Babil Kulesi’ni inşa ettiren Nemrud’un bir başka versiyonu olarak
düşünülmektedir.
Gelelim
meşhur Mayalara. Mayalar’ın sürüngenimsi ırkla (Reptilians) karıştığı ve bu
nedenle oldukça ilerledikleri iddia edilmektedir. Bu iddia, 1982-1988 yılları
arasında Meksika başkanlığı yapmış Miguel de La Madrid’e aittir. Madrid bir
konuşmasında, Mayaların “sürüngenimsi ırk”la (Reptilians) karıştığını iddia
etmiştir. Ona göre kertenkele benzeri uzaylı yaratıklar, Maya uygarlığına
saldırmıştı. Maya piramitleri ileri astronomik teknolojileri, hatta bakirelerin
kurban edilmesini bile kertenkele yaratıklardan kaynaklandığını söylüyordu. Yaratıklar,
Mayalar ile çiftleşerek yaşayabilecekleri bir hayat formu bulmaya çalışırken
bukalemun gibi insan ile iguana arası bir görüntü arasında gidip gelmişlerdi. De
la Madrid ise Maya/Yaratık soyundan geldiğini söylüyor ve istediği zaman bir
iguanaya dönüşebildiğini iddia ediyordu. Bu iddiasını hiçbir zaman kamuoyu
önünde göstermese de internette dolaşan birtakım videolar, İngiliz kraliyet
ailesine mensup olanların-ki Londra’nın
Babil Kardeşliği’nin ve sürüngenimsi kan bağına dayanan ailelerin merkezi
konumunda olması dolayısıyla-ve/veya bazı devlet liderlerinin birer Reptilian
olabilecekleri yönünde. Öyle ki, videoların slow-motion olarak izlendiğinde bu
insanların gözleri, birer yılan gözüne dönüşmekte, ciltlerinde ise yer yer
değişimler olmaktadır. Tıpkı deri değiştiren sürüngenler gibi. Tabi ki bu
videoların gerçek mi yoksa fake mi olduğu belli değildir. Videolardaki görüntülere
inanıp inanmamak tamamen izleyicinin yorumuyla alakalıdır. İşte ilgili
videolardan biri: http://www.youtube.com/watch?v=fmnTXhm2Its
Hepimizin
bildiği Hollywood’un, ABD’nin Los Angeles kentindeki bir Babil Kardeşliği kuruluşu
olduğu düşünülmektedir. “Hollywood”, “Holy-Bush”, “Kutsal Çalı”dan türemiştir
ve global (Yahudi) film endüstrisinin merkezi konumundadır. Hollywood’un, “Babil
Kardeşliği”nin elinde çok önemli bir “kitle zihin şartlama ve kontrol” vasıtası
olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Zaten Hollywood filmlerine bakıldığında,
özellikle science-fiction kategorisinde olanların genellikle kitleleri bir şeye
hazırlamakta olduğunu görmekteyiz.
Dördüncü
boyuttaki sürüngenimsi ırkın negatif beyin yıkayıcıların etkisi altında, tüm
insan ırkının piramidal bir yapı içerisine hapsedildiği düşünülmektedir. Bu
görüşe göre sürüngenimsi ırk, piramidin en tepesindeki “seçkin sınıf” insan
komitesini kontrol etmektedir. Sürüngenimsi ırk seçkin sınıfını, seçkin sınıf
illuminati şebekesini, illuminati şebekesi de dünyayı kontrol eder. Her alt
seviye, üst seviyenin bildiğini bilmez ve hiçbir seviye de sürüngenimsi ırkın
bildiğini bilmez. Sürüngenimsi ırkın 4. boyutta oldukları bilindiğine göre,
insan ırkının 5. boyuta ulaşabilmesi için, öncelikle Reptilian etkisinden
kurtulması gerekir. Peki bu nasıl mümkün olacak?