6 Ağustos 2013 Salı

Tutankamon'un Laneti

Tutankhamon, diğer bir adıyla Tutankaten, Mısırlı rahipler tarafından, tüm tanrı ve tanrıçaları yok sayıp sadece tek bir tanrının varlığına inandığı için aykırı firavun olarak ilan edilen Akhenaten ile cariyesi Kiya'nın oğludur. Nefertiti de Akhenaten'in eşi olduğundan Tutankhamon, Nefertiti'nin üvey oğlu olmaktadır. Akhenaten, tek tanrı olarak sadece Güneş'i gördüğünden, oğluna "güneşin yaşayan görüntüsü" anlamına gelen Tutankhaten adını vermiştir. Daha sonra Mısırlı rahipler, Akhenaten'i bertaraf edip yönetimde tekrar söz sahibi olunca Tutankhaten'in adını "Amun'un yaşayan görüntüsü" anlamına gelen Tutankhamon olarak değiştirmiştir. Amun, rahiplerin yüksek tanrısıdır. Benim içimden Tutankhamon'a Tutankhaten demek geliyor; fakat yaygın olarak bilinen ismi Tutankhamon olduğu için ben de bu adı kullanacağım.
Yukarıda Tutankhamon'un muhteşem altın büstünü görmektesiniz.

Yukarıda Tutankhamon'un mumyasının yüz kısmı görünmektedir.

Günümüzdeki teknolojik gelişmeler sayesinde bilim adamları, Tutankhamon'un mumyasından yola çıkarak Tutankhamon'un  gerçekte nasıl bir yüze sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. Sonuç olarak Tutankhamon'un yaşarken yukarıdaki gibi bir yüze sahip olduğu tahmin edilmektedir.

 Yukarıda Akhenaten'i görmektesiniz, yani Tutankhamon'un babası. Dikkat ederseniz Akhenaten'in vücudunun kalça kısmı ve göğüs kısmı kadınsı özellikler göstermektedir. Bunun sebebi, Akhenaten ve onun soyunun (18. sülale) taşıdığı bir genetik bozukluktur.
 Yukarıdaki fotoğrafta Akhenaten'in yüz hatları belirgin bir şekilde seçilmektedir. Belirgin göz hatları, burnu ve keskin ağız çevresi dikkat çeker.
Yukarıda bahsettiğim genetik bozukluğun diğer vuku bulmuş hali, arkaya doğru uzanan kafatasıdır. Akhenaten'in de Tutankhamon'un da bu şekilde bir kafatası olduğu bilinmektedir.

 Yukarıdaki heykel, Tutankhamon'un annesi Kiya'yı tasvir eden bir heykeldir.

Yukarıda Nefertiti'nin Berlin Mısır Müzesi'nde sergilenmekte olan büstü yer almaktadır. Hitler, bu büste tutkulu bir şekilde aşıktı, büstü Berlin'de tutmak için her türlü imkanını kullandı, sonuç istediği gibi oldu, büst hala Berlin'de. Mısır'a, topraklarına dönmesini umut ediyorum; ama Mısır'ın şu anki durumunu düşünürsek, büstün Berlin'de kalması en iyisi.

Ve yukarıda Tutankhamon ile eşi Ankhesanamen'in mutluluklarını anlatan bir tasvir görmektesiniz. Ankhesanamen, Akhenaton'un Nefertiti'den olma kızıdır, Tutankhamon'un baba bir olduğu için öz kardeşi olmaktadır. Aynı zamanda Tutankhamon'un eşidir. bu durum sizi şaşırtmasın; çünkü Antik Mısır'da bu gibi durumlar çok sık yaşanırdı, "ensestlik" kavramı o dönemde henüz "yanlış" sayılan bir kavram değildi.

Neyse bu kadar soyağacı açıklamalarından sonra gelelim Tutankhamon'un lanetine. Hikayede 3 ana kahraman yer almaktadır. Bunlar, arkeolog Howard Carter, Oldukça zengin olan Carnarvon lordu ve tabi ki Tutankhamon.
Yukarıda, çok varlıklı olan İngiliz asillerinden Carnarvon lordunu görmektesiniz.

Yukarıda, Carnarvon lordunun yanında, arkeolog Howard Carter'ı görmektesiniz.
Bastonlu olan Carnarvon lordu, yanındaki lordun kızı lady Evelyn, ve Howard Carter görülmekte. (meraklısına dipnot: Carter ile Evelyn, birbirlerine aşık olmuşlar ve evlenmek istemişlerdir; fakat bu duruma Carnarvon lordu karşı çıkmıştır. Lord öldükten sonra Carter ile Evelyn evlenmiştir).

Hikayenin çıkış noktası, Carnarvon lordunun kemiklerindeki bir rahatsızlıktır. Evet yanlış duymadınız. Şöyle ki, Carnarvon lordu şiddetli kemik ağrılarından dert yanmaktaydı, doktoru lorda, hastalığının geçmesi için kuru iklime sahip olan yerlere, mesela Mısır'a gitmesini önerir. Carnarvon lordu bu öneriyi dikkate alıp Mısır'a gider. Mısır'a geldiğinde Mısır'ın mistik atmosferi, onu dürter ve kazı yapmaya sevkeder. Tabi kazı yapabilecek kuvvette ve bilgide değildir, bu nedenle güvenebileceği, genç, dinamik ve bilgili bir arkeoloğa ihtiyaç duymaktadır. Bu arkeolog da tabi ki Howard Carter'dır. Carnarvon lordu, kazıyı finanse eder, Carter'ın ihtiyaç duyduğu her şeyi temin eder. Yeter ki, bir mezar bulunsun. Howard Carter, kazı konusunda tecrübelidir. Bundan önce, kadın firavun Hatshepsut'un mezarını bulmuştur ve ün yapmıştır, lord tarafından seçilmesindeki nedenlerden biri de bu başarısıdır zaten. Tutankhamon'un mezarını bulmak çok kolay olmamıştır. Fakat Carter ile kazı ekibinin gecelerini gündüzlerine katarak çalışmaları geç de olsa netice vermiştir. Carter bir mezar bulmuştur. Mezarın kısa süre içinde Tutankhamon'a ait olduğu, mezarın içindeki altın çerçevelerdeki aile üyelerinin resimlerinden ve kraliyet eşyalarından anlaşılmıştır. Bu mezara binlerce yıl sonra ilk defa girilmiştir. Mezara ilk girenler Howard Carter, Carnarvon lordu ve lordun kızı Lady Evelyn olmuştur. Carter gördükleri karşısında tabiri caizse küçük dilini yutmuştur, tabi diğerleri de. Çünkü mezardaki tüm eşyalar som altından yapılma ve oldukça gösterişli eşyalardır. Carnarvon lordu ise, şimdiye kadar yapmış olduğu harcamaları finanse etmek amacıyla, olan biten her şeyi İngiliz basınına satmaya başlar; çünkü mezardan çıkan eserlere sahip olması imkansızdır, eserler, Mısır'da kalmak zorundadır.  İngiliz gazetelerinden bu büyük keşfi duyan insanlar Mısır'a akın halinde gelmeye başlarlar.

 Tutankhamon'un mezarında yer alan eşyalar. Görüntünün siyah beyaz olduğuna bakmayın, hepsi som altından.
Carter ve yardımcılarını, mezarın girişinde görmektesiniz.

 Her şey güzel giderken ölüm haberleri birbiri ardına gelmeye başlar...
Carter, kazı işileri yüzünden evine gitmeye fırsat bulamaz. Yani evine çok nadir gider. Bir gün evine gittiğinde kafesin içindeki uğurlu kanaryasının eve giren bir kobra yılanı tarafından yenmiş olduğuna şahit olur. Kobra yılanının eve nasıl girdiğini bir türlü çözemez. Ayrıca kobra yılanı Antik Mısırlılar için kutsal bir hayvandır ve tanrıça Vadeet tarafından korunduğuna inanılır. İnançlı işçiler bunun bir işaret olduğuna ve ölümlerin geleceğine inanırlar. Ki öyle de olur.
Carnarvon lordu bir gün tıraş olurken  bir sinek lordun yanağını ısırır. Lord bunu önemsemez; fakat yara oldukça büyür ve lordun kötüleşmesine sebep olur. Bir gece lord, kaldığı otelde ölür ve ölüm sebebinin kan zehirlenmesi olduğu resmen açıklanır. İşin ilginç olan kısmı ise lordun sinek ısırığından kaynaklı yarar izinin aynısı, Tutankhamon'un da yanağında vardır. Ayrıca, lord öldüğü anda tüm Mısır'daki ışıklar önce titrer ve sonra da elektrikler kesilir. Lord öldüğü anda, lordun İngiltere'deki şatosunda bulunan İskoçyalı kahya da irkilir ve lordun köpeği de titreyip ulumaya başlar. Bir süre sonra da lordun köpeği ölür.
Kazıya katılan işçilerin çoğu da anlaşılamayan bir sebepten dolayı ölmeye başlar. Bunun sebebinin, mezarda bulunan mumya tozu denilen bakteriler olabileceği tahmin edilse de, daha sonra yapılan araştırmalar, tek bir bakteri hariç mezardaki diğer bakterilerin zararsız olduğunu göstermektedir.
Sergilenecek eserleri Londra'ya götüren uçağın başteknisyeni Ian Lansdown, bilinmeyen bir nedenle Tutankhamon'un ölüm maskesinin bulunduğu kutuyu tekmeler. 2 yıl sonra tekmelediği bacağı garip bir şekilde kırılır. Tutankhamon'un laneti ile ilgili bir filmin çekimi esnasında filmin başrol oyuncusu Ian McShane'i taşıyan at arabası devrilir ve Ian McShane'in bacağı 10 yerinden birden kırılır. İşin ilginç tarafı, Tutankhamon'un da bacağının Kadeş savaşı sırasında aldığı darbeler neticesinde 10 yerinden birden kırılmış olmasıdır. Daha sonra filmin oyuncuları bu yapımda almayı reddettiler.
Carnarvon lordunun bakıcısı olan kadın 28 yaşında doğum yaparken ölür, Yıllar sonra konuyla bilimsel olarak ilgilenen ve bu olaydaki ölüm olaylarına açıklık getirmeye çalışan Kahire Üniversitesi'nden Dr. İzzettin Taha, arkeologların ve müzede çalışanların ciğerlerinde mantar hastalıkları olduğunu bulur ve kazıya katılan kişilerin de bu nedenle ölmüş olabileceğini söyler. Bu açıklamadan sonra Mısır'dan Süveyş'e giderken düz yolda kullandığı arabası karşı yoldan gelen araçla çarpışır ve ölür; fakat yapılan otopsi sonucunda Dr. İzzettin Taha'nın çarpışmadan önce solunum yetersizliğinden öldüğü ortaya çıkar.

Tüm bu ölümler, hala gizemini korumaktadır. Tüm bu olaylar gizemini koruduğu için Tutankhamon'un laneti olarak anılmaktadır. Tutankhamon'un ebedi istirahatinden uyandırılması ve rahatsız edilmesi belki de tüm bu olayların yaşanmasının sebebidir. Böyle düşünmemin sebebi, mistik olaylara olan inancımın yanında mezarın bulunması esnasında yaşanan bir olaydır. Olay şöyle:

Tutankhamon'un mezarı açıldığında mumyanın üstünde Tutankhamon'un eşi Ankhesanamen tarafından bırakılmış ve aşklarının simgesi olan lotus çiçeği toz olup uçmuştur. Mezarın ön tarafında bulunan ampulun içinde ise  Antik Mısır dilinde yazılmış olan "ne olursa olsun seni koruyacağım, buraya kimsenin girmesine izin vermeyeceğim" şeklinde bir yazı yer almaktadır. Mezarda lanet olmadığını iddia eden Howard Carter'i düşündüren ve belki de korkutan tek şey bu olmuştur.
Tutankhamon'a eşi Ankhesanamen tarafından verilen lotus çiçeği tasviri.

Belki de toz olup uçuşan lotus çiçeği laneti tetikleyen olaylar silsilesini uyandırmıştır kim bilir...

30 Temmuz 2013 Salı

Horus'un Gözü Nasıl Ortaya Çıktı?

Antik Mısır mitolojisi, çoktanrılı Mısır dinindeki baş karakterler olan tanrı ve tanrıçalar arasında geçen olaylardan oluşur. Bu olaylardan en çok dikkatimi çeken ise "Horus'un Gözü" mitinin çıkış noktasının anlatıldığı olaydır:

Yukarıdaki resimde, en önde duran Osiris, onu takip eden İsis ve onun arkasında da şahin başlı Horus görülmektedir.
Osiris, tarımdan sorumlu bir tanrıydı. Kızkardeşi ise, büyü ve sihirden sorumlu tanrıça İsis'ti. Erkek kardeşleri Seth ise, kötülüklerin tanrısıdır. Osiris, İsis ile evlenince, Seth bu durumu çok kıskanır ve Osiris'i öldürme planları yapar. Bir gün Seth, kardeşi Osiris uyurken onun gizlice boyunun ölçüsünü alır (gerçek anlamda=)). Sonrasında bu ölçülere uygun altın kaplamalı ve muhteşem işlemeli bir sandık yaptırır. Bir gün Seth akşam yemeği düzenler ve bu yemekte, yaptırmış olduğu sandığın içine kim sığarsa (sandık, kimin boyuna uyarsa) bu sandığı o kişiye hediye edeceğini söyler. Herkes teker teker sandığa girmektedir; fakat sandık kimsenin boyuna uygun değildir, sıra Osiris'e gelir, Osiris sandığın içine girer ve tamamen kendi boyuna uygun olduğunu görür. Osiris'in sandıkta boylu boyunca yattığını gören Seth ve yardımcıları sandığı Osiris'in üstüne kilitler ve sandığı nil nehrinin ücra köşelerine, akıntıya bırakırlar. Bunu öğrenen İsis kahrolur ve Osiris'i bulmaya and içer. Kendi büyü yetenekleriyle de Osiris'in kitli olduğu sandığı bulur; fakat Osiris artık ölüdür. İsis yine de sandığı alır ve korunaklı bir yere saklar. Bir gün Seth, avlanırken tesadüf eseri sandığı farkeder ve sandığın o sandık olduğunu hemen anlar. Çılgına dönen Seth, sandığı hemen alır ve içindeki Osiris'i 14 parçaya bölüp her bir parçasını farklı bir yere dağıtır. Bunu Öğrenen İsis, yine Osiris'in peşine düşer, teker teker Osiris'in parçalarını bulur ve kendi büyü gücüyle bu parçaları birleştirir. Artık tek bir şey kalmıştır. O da Osiris'i tekrar hayata döndürmek. İşte bu noktada Horus devreye girer. Horus İsis ve Osiris'in oğludur. Horus, babasının intikamını almak için amcası Seth'le savaşır, Seth Horus'u yenemez; fakat Horus'un sol gözünü parçalayıp çıkarmayı başarır. Sonrasında, Horus gözünün parçalarını toplamayı başarır; fakat bir parça eksiktir, bu parça da bilgelik tanrısı Thoth tarafından tamamlanır ve Horus'un gözü artık tamamlanmıştır. İsis, Osiris'i tekrar hayata döndürebilmek için sihirli sözleri söyler ve Osiris artık hayata dönmüştür. Horus ise, sol gözünü babasına verir, babasının bu gözü yutmasını söyler, böylece daha güçlü olacak ve konuşma, görme ve yürüme yeteneklerini kazanabilecektir. Osiris gözü yutar ve artık eskisi gibi güçlü olmuştur. Daha sonra, Horus güneş tanrısı Ra'nın yardımıyla öte alemdeki tanrılar katına ulaşabilmek için çok uzun bir merdiven yapar. Osiris, İsis ve Horus bu merdiveni tırmanır ve öte alemin tanrıları huzuruna erer. Güneş tanrısı Ra, tanrılar katına ulaşan Osiris'i, tanrıların ve öteki dünyanın kralı yapar. Horus ise yeryüzünde babasını temsilen Yukarı ve Aşağı Mısır'ın kralı olmuştur, böylece o da tanrı olmuştur; çünkü Antik Mısır'daki kral firavunlar aynı zamanda birer tanrı konumundaydılar.

Yukarıdaki resim, kötülükler tanrısı Seth'in bir tasviridir. Ne kadar da haşin bakıyor değil mi!

Yukarıdaki resim, Osiris'in yeşil renkteki tasviridir. Osiris'in yeşil renkli tasvir edilmesinin sebebi, onun, öte alemin kralı ve tanrısı olmadan önce, tarımdan sorumlu tanrı olmasıdır.

Yukarıdaki resimde, güneş tacı takan İsis'in bir tasviri görülmektedir. İsis, bu resimde, elinde tuttuğu sonsuzluk sembolü "ankh" ile karşısındaki kişinin ruhunun sonsuzluğa kavuşarak huzur bulmasını sağlarken tasvir edilmiştir. İsis, karşısındaki kişinin ruhunu sonsuzluğa kavuşturarak, onu kutsamaktadır.

Horus adı Grekçeden gelmektedir. Horus'un Antik Mısır'daki adı Hor'dur. Horus (Hor), Antik Mısır'ın en önemli tanrılarından biridir. Öyle ki firavunlar, kendilerini dünya üzerindeki Horus olarak görmektedir. Firavunlar,  kendi isimlerinin yanında Horus'un ismini de anarlardı. Kendilerini, Horus'un yeryüzündeki cisimleşmiş şekli olarak gördükleri için, bazı tasvirlerde firavunlar kendilerini İsis'in kucağında tasvir etmişlerdir. Horus'un pek çok varyansyonda resmedildiğini görülmektedir.

 Yukarıdai resim, Horus'u şahin başlı olarak tasvir etmektedir. Şahin başlı tasvir edilmesindeki neden, Horus'un şahin kadar keskin gözleri olduğu ve onun gözünden hiçbir şeyin kaçamayacağını anlatmak içindir.

Bu resimde de Horus, annesi İsis'in kucağında, çocuk biçiminde tasvir edilmiştir. Bu, masumiyetin bir göstergesidir. Horus, daha bir bebekken, Harpokrates olarak anılırdı.

Horus, bu resimde ise elini ağzına götürmüş genç bir oğlan olarak tasvir edilmiştir. Bu, gizli öğretiler konusundaki sessizlik ilkesinin bir gösterimidir. Bu döneminde de Horus, Harpokrates olarak anılırdı.

Horus'un Gözü
Horus, en çok bu varyasyonda yani göz biçiminde tasvir edilmektedir. Horus'un gözü, içerisinde pek çok anlam barındırmaktadır. Horus'un sol gözüne verilen isimdir. Bu göz, Güneş ve Ay'ı temsil eder.
Horus'un gözü manevi anlamda, vicdanın gözünden hiçbir şeyin kaçamayacağını, insanın zihninden geçen her düşünce ve bulunduğu her eylemin keskin bir bakış tarafından izlendiğini anlatmaktadır. Öyle ki, Güneş ve Ay da her daim insanların üzerinde ve onları izlemektedir. Horus'un gözü, vicdanın 24 saat kapanmayan gözü olduğu için bu durum, kötülükler tanrısı Seth'in işine gelmez ve bu nedenle Horus'un bu gözünü çıkartmıştır.



 Horus'un gözünün matematiksel anlamı ise Tanrı'nın birliğinin bir kanıtını sunmaktadır. Şöyle ki, bir bütünü 2'ye bölerseniz 1/2 elde edersiniz, bu da 2'ye bölündüğünde 1/4 elde edilir. Bu şekilde devam edilerek 2'ye bölme işlemi sonucunda sırasıyla 1/8, 1/16, 1/32 ve 1/64 elde edilir. Bu parçaların hepsi toplandığında sonuç, 63/64 çıkmaktadır. Buradan çıkan sonuç şudur ki, bir bütün sürekli 2'ye bölünürse toplam değerde hiçbir zaman sonsuzluk hariç, birliğe ulaşılamaz; çünkü bir olan sadece Mutlak'tır (Tanrı'dır). Horus'un gözü de yukarıdaki resimde görüldüğü gibi,  "glif" diye isimlendirilen parçalardan oluşur ve bu 6 parça da sırasıyla 1/2, 1/4, 1/8, 1/16 ve 1/32'yi temsil eder.
Şimdi de bu gözdeki şekillerin ne anlama geldiklerine bir bakalım. Gözde yer alan 5 parça (1/8'lik kısım hariç), 5 duyguyu temsil etmektedir. Üstteki 1/8'lik kısım ise düşünceyi temsil eder. Aşağıdaki şekil, gözün hangi kısımlarının hangi duyguyu ifade ettiğini göstermektedir.

Horus'un gözünün altında yer alan kıvrım (1/32'lik kısım), insanın tanrı'ya ulaşmasındaki yolu, 1/64'lük, göz yaşı gibi duran şekil ise Tanrı'nın merhametini simgeler.
 Horus'un gözü, Antik Mısır'da şifa kaynağı olarak kullanılmıştır, bunun sebebi gözlerden çıkan enerjinin çok güçlü olduğuna inanılmasıdır. Bizim kültürümüzdeki nazar boncuğunun da Horus'un gözünün bir versiyonu olduğu yönünde tartışmalar bulunmaktadır.
Horus'un gözü, 3. göz olarak da isimlendirilmektedir. Bunun sebebi, bu şeklin, insan beynindeki Thalamus bölgesine benzemesidir.
Yukarıdaki resimde de görüldüğü üzere, görsel ve işitsel merkezlerden aldığı sinyalleri beyne yönlendiren beynin ara markezi konumundaki Thalamusun şeklinin, Horus'un gözüne benzerliği dikkat çekicidir.
Horus'un gözü, Antik Mısır'da şansı da temsil ederdi. Antik Mısırlılar, iyi şeylerin 3'er 3'er olduğuna inanırlardı, bu Horus'un gözünün 3 parçasına, yani üst göz kapağı, alt göz kapağı ve gözün kendisinden oluşan 3 parçaya atfen oluşan bir düşünceydi.
Her ne kadar gözü babası Osiris'e vermiş olsa da gözün asıl sahibi olan Horus, ölüler arasında saygı görmektedir; çünkü Horus ölülerin gözünü açarak onların görmelerini ve ebediyete doğru yol almalarını sağlamıştır.
Son olarak ilginç bir bilgi (sanki yukarıdakiler çok normalde=)) aktararak yazımı tamamlamak istiyorum. Hiç Antik Mısır tasvirlerinin neden yan profilden resmedildiğini merak ettiniz mi? Çoğunluğu bunu, Antik Mısırlıların 3 boyut duygusundan yoksun olmalarına bağlar, peki yapmış oldukları piramitlerin 4000 yıldır sırrı hala çözülememiş olan Antik Mısırlılar için böyle düşünmek biraz saçma olmaz mı? Kesinlikle olur. Bu yandan tasvir olayının arkasında bir "hürmet" olayı vardır. Şöyle ki, Horus sol gözünü kaybedince, bütün Antik Mısır tasvirleri, Horus'un olmayan gözünü göstermemek adına, yandan resmedilmiştir, bu durum, Horus'a olan saygının bir ifadesidir. Ne kadar ilginç değil mi!

Alın size herkesin yan resmedildiği bir Antik Mısır tasviri.Burada, ölenin ruhunun, mumyalama ve ölüler tanrısı olan Anubis tarafından rehberlik edilerek adalet tanrıçası Maat'ın huzuruna getirilmesi anlatılmaktadır. Maat'ın huzuruna getirilen ölünün ruhu, hassas teraziyle tartılırdı, terazinin bir tarafına da tüy konurdu. Eğer ölünün günahları fazlaysa ölünün kalbi terazide fazla gelirdi ve bu sebeple timsah tanrısı Sobek, ölünün kalbini yerdi. Burada, ölü olan Hunefer'in ruhu, terazide hafif geliyor, bu nedenle Sobek'i geçiyor ve Horus eşliğinde Osiris'in huzuruna çıkıyor. Osiris'in önündeki, lotus çiçeği üzerindeki 4 figür, Horus'un çocuklarını simgeliyor, bu çocuklar, ölünün öte alemde tekrar can bulduğunda  iyi bir şekilde yaşaması için, ölünün iç organlarının korunmasından sorumludurlar. Sonuç itibariyle Osiris, ölü için iyi bir karara varacak gibi görünüyor ha, ne dersiniz=).