24 Ocak 2023 Salı

Kral Tut'un Mezar Odasına Dair

 

Dokuz yaşında tahta çıkmış, 18 yaşında nedeni henüz belirlenememiş bir sebepten dolayı vefat etmiş genç Kral Tutankhamon… Aslında ona, Güneş’i tek tanrı olarak gördüğü ve diğer bütün tanrıları yok saydığı için Mısırlı rahipler tarafından “deli” damgası vurulan ve politeizmin baskın olduğu bir medeniyette tek tanrıcılığı ilk savunan olduğu için antik dünyanın dini reformcusu olarak bilinen Akhenaton tarafından “Aten (Aton)’in yaşayan görüntüsü” anlamına gelen Tutankhaten adı verilmişti. Akhenaton’un ölümünden sonra idareyi yine ele geçiren Mısırlı rahipler, Tutankhaten’in adını “Amon’un yaşayan görüntüsü” anlamına gelen Tutankhamon olarak değiştirmekte gecikmediler. Ve böylece Tutankhamon, babası Akhenaton’un ölümünden sonra henüz daha dokuz yaşındayken tahta çıktı. Dünya genelinde daha çok “Kral Tut” kısaltmasıyla anılan Tutankhamon’un hüküm (!) süresi çok da uzun olmayacaktı. Henüz 18 yaşındayken nedeni hâlâ belirlenememiş olan bir sebepten öldüğünde, binlerce yıl sonra dünyanın en popüler Mısır kralı olacağını nereden bilecekti ki?

Kral Tut’un dünya genelindeki popülerliğinin sebebi, muhteşem yönetim ve liderlik gücü ya da başarısı değildi tabii ki (bu, Ramses II’ye has bir özellik). Daha dokuz yaşında olan ve öldüğünde de zaten hâlâ bir çocuk olan Tut’un yönetim başarısından söz etmek pek de mümkün değil. Zaten arka planda veziri Ay, Tut yerine ülkeyi yönetmekle meşguldü. Tut’un popülerliğinin asıl sebebi, 1922 yılında arkeolog Howard Carter tarafından keşfedilen mezarında bulunan muhteşem hazinelerdir. Mezar keşfedildiğinde mezar odasına açılan kapıdaki mührün kırılmamış olması ve içindeki hazinelerin muhteşemliği sebebiyle mezarın daha önceden hırsızların istilasına uğramadan o güne kadar el değmemiş bir şekilde korunduğu düşünülmüştü. Fakat yapılan detaylı incelemeler sonucunda Tut’un defnedilmesinden hemen sonra mezarın iki kez hırsızların istilasına uğradığı anlaşıldı. Buna rağmen mezar, 1922 yılında keşfedildiğinde tüm görkemiyle sanki hiç dokunulmamış gibi duruyordu.

Kral Tut’un daha 20’sine bile varamadan ani bir şekilde ölmesi, bir kaosa yol açmıştı. Zira ölümü beklenen bir şey değildi. Bu nedenle günümüzde  KV23 olarak bilinen mezarı henüz onu karşılamaya hazır değildi; çünkü daha tamamlanmamıştı. Dolayısıyla Tut, büyük ihtimalle vezir Ay ya da selefi Semenkhare için hazırlanmış olan ve günümüzde KV62 olarak bilinen başka bir mezara defnedilmek zorunda kalmıştı.

Kraliyet ailesine mensup kişilerin mezarlarının aksine bu mezar, normalde Tut için hazırlanmış olmadığı için daha küçüktü. Dört küçük odadan oluşuyordu ve bu odalardan sadece birinin duvarları resimlerle bezenmişti. Mezarının küçüklüğüne rağmen Kral Tut, ölümden sonrası için ihtiyaç duyacağı her şeyiyle birlikte gömülmüştü (örn. mobilyalar, yiyecek, içeçek, kıyafet, müzik aletleri, yazı araç ve gereçleri, oyunlar ve silahlar gibi). Bu nedenle mezarı, muhteşem bir hazine barındırıyordu. İç içe geçmiş dört lahitten oluşan lahdinin en içtekinde Tut’un meşhur altın maskesi bulunuyordu.

Tut’un mezarı alelacele hazırlandığı için özensiz resimler barındırıyordu.



Yukarıdaki görsel, mezar odasının kuzeye bakan duvarında Tut’un ölüm sonrası hayata geçişiyle ilgili üç sahnenin resmedildiği duvar görselidir. Görselin en solundaki sahnede Tut ve arkasındaki ruhu (Ka’sı), tanrı Osiris’i kucaklarken gösterilir. Ortadaki sahnede tanrıça Nut, genç Tut’u selamlarken gösterilir. En sağdaki sahne ise Tut ve veziri Ay’ı, Antik Mısır’da ölümden sonraki hayata geçişte önemli bir seramoni olan ağız açma ritüeline katılırken gösterir.



Yukarıdaki görsel ise mezar duvarının batı yakasında yer alır. Görseldeki 12 babun, Tut’un ölümden sonraki hayata ulaşmadan önce geçmesi gereken 12 gece saatini temsil eder. Babun, Antik Mısır’da Ay tanrısı Thoth’un da gösterim biçimlerinden biri olduğundan görseldeki babunların aynı zamanda tanrı Thoth’u da simgelediği söylenebilir.



Yukarıdaki görsel ise mezarın doğu yakasındaki duvarda yer alan sahneye ilişkindir. Bu görselde ise Mısır’ın üst düzey memurları tarafından Tut’un mumyasının mezar odasına taşınma sahnesi gösterilir.

Yukarıdaki görseller dikkatlice incelendiğinde nokta hâlinde kahverengi lekeler görülebilir. Bu lekelerin Mısır’daki diğer kraliyet ailesine mensup kişilerin mezarlarında görülmeyip sadece Tut’un mezarında görülmesi, arkeologlar tarafından mezarın alelacele yapıldığına bir işaret olarak düşünüldü. Zira Tut’un ani ölümünden sonra boş kalan tahtta vezir Ay ve komutan Horemheb’in gözü vardı. Horemheb’in o dönemde Hititlerle savaşta olmasını fırsat bilen vezir Ay, bir an önce Tut’un cenaze seramonisini bitirip mezarı kapatmanın derdindeydi; çünkü ancak böylece taç giyip tahtta oturabilecekti. Bu nedenle mezar duvarlarındaki görseller ucuz boyalarla, özensizce resmedilmiş ve henüz kurumadan mezar kapatılmıştı. Bu durum bakterilerin üremesine yol açarak resimler üzerinde kahverengi lekelerin oluşmasına sebep olmuştu.



Yukarıdaki görsel, Mısır’da yeni krallik döneminin ikinci firavunu olan Seti’nin mezar duvarlarını gösterir. Seti’nin mezarı, en detaylı ve özenli duvar resimleri barındıran mezarlardan biridir. Bu görseli, Tut’un mezarındaki görsellerle karşılaştırma yapmanız ve aradaki detay ve özen farkını anlayabilmeniz için verdim. Tut’un mezar görsellerine yeniden bakacak olursanız, kahverengi lekelerin yanı sıra görsellerdeki büyüklük ve detaysızlık, mezardaki çizimlerin özensizce yapıldığının bir diğer işareti olarak değerlendirilebilir. İşte tüm bunlar Tut’un ölümünün gerçekten de beklenmedik bir olay olduğunu ve bu sebeple Mısırlılar için son derece önemli olan cenaze seramonisi için (mezarın hazır olmaması, çizimlerin tamamlanmamış olması vb.) bir kaos yaşandığını gösterir niteliktedir.

Bu arada Tut’un mezarında günümüzdeki yaygın inanışın aksine “bu mezarı açanın peşini lanet bırakmasın!” vb. herhangi bir lanete rastlanmamıştır. Lanet hikâyesi, o dönemde bölgeye turist çekmek için medya tarafından “uydurulmuş” bir tür basın ajanslığından ibarettir.

Tut’un mezarına gitmek isteyip de bir türlü yolu Mısır’a düşememiş olanlar için şu sıralar İstanbul’da Tut’un hazineleri sergileniyor. Tabii ki sergide  gerçek hazineler değil, hazinelerin birebir replikaları yer alıyor. Gerçek hazineler olmasa da replikaların oldukça başarılı olduğu söyleniyor. Ayrıca mezar odasındaki duvar çizimleri ve mezarın keşfedilme sahnesinin canlandırılması, sergiyi daha ilgi çekici bir hâle getiriyor. Bir hafta sonra umarım sergiyi ziyaret etme şansım olacak. Tut’un altın maskesini, Tut’u koruyan Anubis heykelini ve duvar resimlerini replika da olsa görmek heyecan verici. Replikaları görmek için bu kadar heyecanlanıyorken Mısır’a gittiğim zamanki ruh hâlim nasıl olacak çok merak ediyorum. Acaba Howard Carter beş yıl boyunca zor şartlar altında yaptığı kazı çalışmaları sonucunda tam da tüm umutları tükenmişken Tut’un mezarını keşfetttiğinde ve mezara girdiğinde nasıl bir ruh hâli içindeydi?