Dokuz yaşında tahta çıkmış, 18 yaşında nedeni henüz belirlenememiş bir
sebepten dolayı vefat etmiş genç Kral Tutankhamon… Aslında ona, Güneş’i tek
tanrı olarak gördüğü ve diğer bütün tanrıları yok saydığı için Mısırlı rahipler
tarafından “deli” damgası vurulan ve politeizmin baskın olduğu bir medeniyette
tek tanrıcılığı ilk savunan olduğu için antik dünyanın dini reformcusu olarak
bilinen Akhenaton tarafından “Aten (Aton)’in yaşayan görüntüsü” anlamına gelen Tutankhaten
adı verilmişti. Akhenaton’un ölümünden sonra idareyi yine ele geçiren Mısırlı
rahipler, Tutankhaten’in adını “Amon’un yaşayan görüntüsü” anlamına gelen
Tutankhamon olarak değiştirmekte gecikmediler. Ve böylece Tutankhamon, babası
Akhenaton’un ölümünden sonra henüz daha dokuz yaşındayken tahta çıktı. Dünya
genelinde daha çok “Kral Tut” kısaltmasıyla anılan Tutankhamon’un hüküm (!)
süresi çok da uzun olmayacaktı. Henüz 18 yaşındayken nedeni hâlâ belirlenememiş
olan bir sebepten öldüğünde, binlerce yıl sonra dünyanın en popüler Mısır kralı
olacağını nereden bilecekti ki?
Kral Tut’un dünya genelindeki popülerliğinin sebebi, muhteşem yönetim ve
liderlik gücü ya da başarısı değildi tabii ki (bu, Ramses II’ye has bir
özellik). Daha dokuz yaşında olan ve öldüğünde de zaten hâlâ bir çocuk olan Tut’un
yönetim başarısından söz etmek pek de mümkün değil. Zaten arka planda veziri
Ay, Tut yerine ülkeyi yönetmekle meşguldü. Tut’un popülerliğinin asıl sebebi,
1922 yılında arkeolog Howard Carter tarafından keşfedilen mezarında bulunan
muhteşem hazinelerdir. Mezar keşfedildiğinde mezar odasına açılan kapıdaki
mührün kırılmamış olması ve içindeki hazinelerin muhteşemliği sebebiyle mezarın
daha önceden hırsızların istilasına uğramadan o güne kadar el değmemiş bir
şekilde korunduğu düşünülmüştü. Fakat yapılan detaylı incelemeler sonucunda Tut’un
defnedilmesinden hemen sonra mezarın iki kez hırsızların istilasına uğradığı
anlaşıldı. Buna rağmen mezar, 1922 yılında keşfedildiğinde tüm görkemiyle sanki
hiç dokunulmamış gibi duruyordu.
Kral Tut’un daha 20’sine bile varamadan ani bir şekilde ölmesi, bir kaosa
yol açmıştı. Zira ölümü beklenen bir şey değildi. Bu nedenle günümüzde KV23 olarak bilinen mezarı henüz onu
karşılamaya hazır değildi; çünkü daha tamamlanmamıştı. Dolayısıyla Tut, büyük
ihtimalle vezir Ay ya da selefi Semenkhare için hazırlanmış olan ve günümüzde
KV62 olarak bilinen başka bir mezara defnedilmek zorunda kalmıştı.
Kraliyet ailesine mensup kişilerin mezarlarının aksine bu mezar, normalde
Tut için hazırlanmış olmadığı için daha küçüktü. Dört küçük odadan oluşuyordu
ve bu odalardan sadece birinin duvarları resimlerle bezenmişti. Mezarının
küçüklüğüne rağmen Kral Tut, ölümden sonrası için ihtiyaç duyacağı her şeyiyle
birlikte gömülmüştü (örn. mobilyalar, yiyecek, içeçek, kıyafet, müzik aletleri,
yazı araç ve gereçleri, oyunlar ve silahlar gibi). Bu nedenle mezarı, muhteşem
bir hazine barındırıyordu. İç içe geçmiş dört lahitten oluşan lahdinin en
içtekinde Tut’un meşhur altın maskesi bulunuyordu.
Tut’un mezarı alelacele hazırlandığı için özensiz resimler barındırıyordu.
Yukarıdaki görsel, mezar odasının kuzeye bakan duvarında Tut’un ölüm
sonrası hayata geçişiyle ilgili üç sahnenin resmedildiği duvar görselidir. Görselin
en solundaki sahnede Tut ve arkasındaki ruhu (Ka’sı), tanrı Osiris’i
kucaklarken gösterilir. Ortadaki sahnede tanrıça Nut, genç Tut’u selamlarken
gösterilir. En sağdaki sahne ise Tut ve veziri Ay’ı, Antik Mısır’da ölümden
sonraki hayata geçişte önemli bir seramoni olan ağız açma ritüeline katılırken
gösterir.
Yukarıdaki görsel ise mezar duvarının batı yakasında yer alır. Görseldeki 12
babun, Tut’un ölümden sonraki hayata ulaşmadan önce geçmesi gereken 12 gece
saatini temsil eder. Babun, Antik Mısır’da Ay tanrısı Thoth’un da gösterim
biçimlerinden biri olduğundan görseldeki babunların aynı zamanda tanrı Thoth’u
da simgelediği söylenebilir.
Yukarıdaki görsel ise mezarın doğu yakasındaki duvarda yer alan sahneye ilişkindir.
Bu görselde ise Mısır’ın üst düzey memurları tarafından Tut’un mumyasının mezar
odasına taşınma sahnesi gösterilir.
Yukarıdaki görseller dikkatlice incelendiğinde nokta hâlinde kahverengi
lekeler görülebilir. Bu lekelerin Mısır’daki diğer kraliyet ailesine mensup
kişilerin mezarlarında görülmeyip sadece Tut’un mezarında görülmesi, arkeologlar
tarafından mezarın alelacele yapıldığına bir işaret olarak düşünüldü. Zira Tut’un
ani ölümünden sonra boş kalan tahtta vezir Ay ve komutan Horemheb’in gözü
vardı. Horemheb’in o dönemde Hititlerle savaşta olmasını fırsat bilen vezir Ay,
bir an önce Tut’un cenaze seramonisini bitirip mezarı kapatmanın derdindeydi;
çünkü ancak böylece taç giyip tahtta oturabilecekti. Bu nedenle mezar
duvarlarındaki görseller ucuz boyalarla, özensizce resmedilmiş ve henüz
kurumadan mezar kapatılmıştı. Bu durum bakterilerin üremesine yol açarak
resimler üzerinde kahverengi lekelerin oluşmasına sebep olmuştu.
Yukarıdaki görsel, Mısır’da yeni krallik döneminin ikinci firavunu olan
Seti’nin mezar duvarlarını gösterir. Seti’nin mezarı, en detaylı ve özenli
duvar resimleri barındıran mezarlardan biridir. Bu görseli, Tut’un mezarındaki
görsellerle karşılaştırma yapmanız ve aradaki detay ve özen farkını
anlayabilmeniz için verdim. Tut’un mezar görsellerine yeniden bakacak
olursanız, kahverengi lekelerin yanı sıra görsellerdeki büyüklük ve
detaysızlık, mezardaki çizimlerin özensizce yapıldığının bir diğer işareti
olarak değerlendirilebilir. İşte tüm bunlar Tut’un ölümünün gerçekten de
beklenmedik bir olay olduğunu ve bu sebeple Mısırlılar için son derece önemli
olan cenaze seramonisi için (mezarın hazır olmaması, çizimlerin tamamlanmamış
olması vb.) bir kaos yaşandığını gösterir niteliktedir.
Bu arada Tut’un mezarında günümüzdeki yaygın inanışın aksine “bu mezarı
açanın peşini lanet bırakmasın!” vb. herhangi bir lanete rastlanmamıştır. Lanet
hikâyesi, o dönemde bölgeye turist çekmek için medya tarafından “uydurulmuş”
bir tür basın ajanslığından ibarettir.
Tut’un mezarına gitmek isteyip de bir türlü yolu Mısır’a düşememiş olanlar
için şu sıralar İstanbul’da Tut’un hazineleri sergileniyor. Tabii ki sergide gerçek hazineler değil, hazinelerin birebir
replikaları yer alıyor. Gerçek hazineler olmasa da replikaların oldukça
başarılı olduğu söyleniyor. Ayrıca mezar odasındaki duvar çizimleri ve mezarın
keşfedilme sahnesinin canlandırılması, sergiyi daha ilgi çekici bir hâle
getiriyor. Bir hafta sonra umarım sergiyi ziyaret etme şansım olacak. Tut’un
altın maskesini, Tut’u koruyan Anubis heykelini ve duvar resimlerini replika da
olsa görmek heyecan verici. Replikaları görmek için bu kadar heyecanlanıyorken
Mısır’a gittiğim zamanki ruh hâlim nasıl olacak çok merak ediyorum. Acaba
Howard Carter beş yıl boyunca zor şartlar altında yaptığı kazı çalışmaları
sonucunda tam da tüm umutları tükenmişken Tut’un mezarını keşfetttiğinde ve
mezara girdiğinde nasıl bir ruh hâli içindeydi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder