Antik Mısır’da çok sayıda sembol
bulunmaktadır. Bu sembollerin hepsini tek bir yazıda paylaşmak yerine günlük
hayatta özellikle takılarda ve süs eşyalarında görmeniz muhtemel ve benim de
sıklıkla aksesuar olarak kullanmayı tercih ettiğim bazı sembollerin anlamlarını ve bazılarının bana çağrıştırdıklarını ana hatlarıyla açıklamaya çalıştım. Bunu yaparken yazdıklarımın daha iyi
anlaşılması adına Harry Potter ve Yüzüklerin Efendisi gibi evrenlerde geçen
kimi sembollerle Antik Mısır sembolleri arasında bağlantılar kurdum (bence
kurduğum bağlantılar zorlama değil; ama buna okuyup siz karar verin=)). Umarım
yazdıklarımı okuduktan sonra Ankh’ın haç ile alakasının olmadığını (ya da La
Casa de Papel’deki Tokio’nun kolyesinden ibaret olmadığını-ki çoğu yerde Tokio
kolyesi diye pazarlanıyor, biraz sinirime dokunmuyor değil =)) ya da sonsuzluk
işaretinin sekiz rakamından ibaret olmadığını anlamış olursunuz.
ANKH:
Antik Mısır’da en sık kullanılan
sembollerden biri olan Ankh, yaşamı ve ölümsüzlüğü simgeler. Bunun dışında Antik
Mısır’da Nil’in taşmasıyla gelen bereketi sembolize eden kadın ve erkek
arasındaki, diğer bir deyişle Osiris’le (yeraltı ve ölüler tanrısı) İsis (yeryüzü,
bereket ve büyüler tanrıçası) arasındaki birleşmeyi anlatan bir semboldür. Bu
sebeple söz konusu sembol, “Nil’in anahtarı” ismiyle de anılmaktadır.
ANKH SEMBOLÜ |
Bu anlamları dışında “saflaştırma”,
“suya hayat gücü verme” ve “gizli olanı görme” gücü gibi anlamlara sahip
olması, onun “yeraltı dünyasının anahtarı”, “ölümsüzlüğün anahtarı” gibi
isimler kazanmasına da yol açmıştır. Genelde alnının ortasında bu sembolü tutar
vaziyette resmedilen tanrı ve tanrıçaların inisiye oldukları, saklı olanı
görebildikleri, duru görü ve hayat verme gücü barındırdıkları gibi çıkarımlar
yapmak mümkündür.
RESİMDE TANRIÇA MAAT VE TANRI HORUS, ELLERİNDE ANKH TUTAR VAZİYETTE, TEPELERİNDE İSE KHEPER, ONLARI GÖZETİYOR |
HORUS’UN GÖZÜ (THE EYE OF HORUS):
“Wadjet” ya da “Udjat” olarak da
bilinen Horus’un gözü sembolü koruma, iyileştirme, sağlık ve soylu gücü gibi
anlamlara gelmektedir. Ay’ın sembolü olarak da bilinmektedir. Horus’un sol
gözünü ifade etmektedir.
HORUS'UN GÖZÜ (HORUS'UN SOL GÖZÜ) |
Sembolün mitolojik kökenine
bakıldığında Osiris’in Seth tarafından öldürülmesinden sonra Horus ve Seth
arasında çıkan kavgada Seth’in, Horus’un sol gözünü çıkardığı anlatılır. Sonrasında
Hathor’un ya da Thoth’un büyü yardımıyla Horus’un sol gözünü iyileştirdiği ve
Horus’un bu gözü Babası Osiris’i hayata döndürmek için ona adadığı anlatılır. Bu
nedenle bu sembol “fedakarlık” anlamına da gelmektedir.
Bunun dışında bu sembolün sadece
tek bir yaratıcı olduğunun matematiksel gösterimini sağladığı yönünde
açıklamalar da mevcuttur. Şöyle ki, sembolün boşluk kısımlarına denk gelecek şekilde bir bütünün yarısı ve sonra da onun yarısı ( 1 /2 , 1/4 gibi) yazılır ve yazılan tüm yarımlar toplandıktan sonra 63/64 elde edilir ve
hiçbir zaman 64/64, yani 1’in kendisine ulaşılamaz. Çünkü 1 olan sadece
yaratıcıdır.
YARATICININ BİRLİĞİNİN MATEMATİKSEL GÖSTERİMİ . AYRICA HER BİR YARIMIN NE ANLAMA GELDİĞİNİ DE BU GÖSTERİMDE GÖRMENİZ MÜMKÜN |
RA’NIN GÖZÜ (THE EYE OF RA):
Bu sembol, Horus’un sağ gözünü
ifade etmektedir ve Ra’nın gözü olarak isimlendirilmektedir. Ayrıca Mısır
mitolojisindeki Wadjet, Hathor, Mut, Sekhmet ve Bastet gibi çoğu tanrıçanın kişileştirilmiş
bir yansıması olarak gösterilmektedir. Ra’nın Güneş tanrısı olması sebebiyle
söz konusu sembol de Güneş’i ifade etmektedir.
RA'NIN GÖZÜ (HORUS'UN SAĞ GÖZÜ) |
Sembolün insanoğlunun 3. gözü olan epifiz bezine benzerliği de son zamanlarda sıklıkla tartışılagelen bir konudur. Epifiz bezinin insanların hisler dünyasıyla bağlantısı ve duru görü yeteneklerinin merkezi olduğu düşünüldüğünde sembolün neden epifiz bezine benzediğini anlamak kolaylaşır. (Meraklısına: epifiz bezinizi aktive etmek için onu astral tortulardan arındırmanız gerekir, bunun için de gece saat 11.00-3.00 arası karanlık bir ortamda uyumanız gerekir, bununla birlikte mum ışığının da epifiz bezini aktive edici özellikte olduğu düşünülür. Tüm bunların dışında diş macunlarında bulunan florür maddesinin, epifiz bezini negatif yönde etkilediği tespit edilmiştir. Bu sebeple florürsüz diş macunları kullansanız daha iyi olur sanki (paradontax orijinal gibi, piyasada florürsüz tek diş macunu olarak ona rastladım, başka bildiğiniz markalar varsa paylaşabilirsiniz =)).
RA'NIN GÖZÜ'NÜN EPİFİZ BEZİ İLE OLAN BENZERLİĞİNİ BU GÖRSELDE GÖRMENİZ MÜMKÜN |
OUROBOROS:
Bu sembol de Antik Mısır’da Güneş
diski ve Güneş tanrısı Ra’nın bir yansıması olan Aten’in yolculuğunu anlatması
sebebiyle Güneş’i ifade eden sembollerden biridir. Buna ilaveten bu sembol
yeniden doğumun ve sürekliliğin de bir ifadesidir. Antik Mısır’ın Ölüler Kitabı’nda
“kendini yutan yılan”, “kendi kuyruğunu yutan yılan” gibi ifadelerle anlatılan
bu sembol, Nun’un kaotik sularından (yaradılışın başladığı ilk/ilkel su) gelen
ilk tanrı olan Atum ile ilişkilendirilmektedir. Öyle ki Atum da bu kaotik sudan
doğan ve kendini her sabah yenileyen sürüngenimsi bir varlık olarak
anlatılmaktadır.
İsme bakarsanız Antik Mısır
dilinde olmadığını anlarsınız. Zaten bu sembole ismi Antik Yunanlılar
tarafından verilmiştir.
OUROBOROS SEMBOLÜ
Bu sembol sonsuz döngüyü
göstermesi açısından “sonsuzluk” anlamına da gelmektedir. Böylece günümüzde de
kullanılan yatay sekiz şeklindeki sembolün kökeninin (bilmiyor iseniz)
Ouroboros’a dayandığını öğrenmiş oldunuz.
TARİHTE BULUNMUŞ EN ESKİ OUROBOROS ÇİZİMİ |
SCARABEUS:
Bu sembol de tıpkı Ankh gibi
Antik Mısır’ın en önemli sembollerinden biridir. Scarab böceği (Türkçede “bok
böceği” olarak bilinir, İngilizcesi “dung beetle”) Güneş’i sembolize ettiği
gibi “yeniden doğuş”, “hayat bulma” ve “dönüşüm” gibi anlamlara da gelmektedir
(belki bazılarınızın aklına Kafka’nın “Dönüşüm” romanı gelmiştir, okuyanların
bildiği üzere romandaki kahramanımız Gregor Samsa bir böceğe dönüşüyor idi, kim
bilir belki Kafka da Antik Mısır sembolü Scarabeus’tan etkilenmiştir, bu konuyu
da araştırılacaklar listesine alıyorum).
SCARABEUS (MUMYA FİLMİNDEN HATIRLARSINIZ) |
Scarab böceklerinin özelliği
kendi dışkılarını küçük toplar halinde yuvarlayıp yumurtalarını bu kozanın
içinde saklamalarıdır. Dışkı topunun içinde görünmez hale gelen bu yumurtalar
böylece tehlikeden uzak hayat bulmaktadır. Dışkı topunun bir nevi hayat bulması,
Antik Mısırlıların Scarab böceklerini “yoktan var eden” konumuna yükseltmelerine
yol açmış ve bu böcekleri yaşam, ölümsüzlük ve varoluş gibi anlamlarla
ilişkilendirmişlerdir. Hatta Antik Mısır’da o kadar kutsal sayılmışlardır ki, Antil
Mısırlılar bu böcekleri tanrılaştırmışlardır (Meraklısına: Antik Mısır’da Scarab böceği tanrısı Kheper’dir).
TANRILAŞTIRILMIŞ SCARABEUS-SCARABEUS TANRISI-KHEPER |
Bu böceklerin kutsallığını Mısır’ın
Ölüler kitabında bir parça olarak yer alan Ani Papirüsü’nde de görmek mümkün.
Şimdi başyazman Ani’nin Scarab böceğine nasıl atıf yaptığına bir bakalım:
“…Mısırlılar arasında bilinen kara böcek, tanrı değildir; sadece onun
sembolüdür. Çünkü o böcek, ayaklarıyla çamurları yuvarlar ve yumurtalarını
yaptığı topların içine koyar; aynen Yaratıcı’nın dünyaları yuvarlayıp üzerine
yaşamı koyduğu gibi…” (Ani, Firavun Leti ’nin başyazmanı ve arkadaşı, M.Ö.
3500).
KA-RUH SEMBOLÜ:
Ka’nın Antik Mısır’daki kelime
anlamı “ruh”tur ve tanrıça Heket (Meraklısına: Türk mitolojisinde Umay’ın
karşılığıdır) tarafından bebeklere üflenen ilk nefes anlamına gelmektedir. Ka, Antik
Mısırlılara göre kişinin asla ölmeyen parçasıdır ve yaşayacağı bir beden
bulduğu sürece de ölmez (burada da aklıma Harry Potter ve Rowling gelmiyor
değil. Okuyanlar bilir H.P. evreninde “horcrux”-Türkçesi hortkuluk- gerçeği
vardır. Ölümsüz olmak isteyen büyücü, bazı objeleri horcrux haline getirir ve
ruhunun parçalarını bu objelerin içine saklar. Böylece ölse bile ölen yalnızca
bedeni olacaktır; fakat ruhunun parçalarını sakladığı horcruxlar etraftadır ve
böylece tekrar hayata dönebilir, tıpkı Antik Mısırlıların ölülerin iç
organlarını sakladıkları ve Ka’ların bu kaplarda barındığına inandıkları için
kutsal saydıkları kanopik kaplar gibi, acaba Rowling de Kafka gibi Antik Mısır’dan
mı etkilendi? Bunu da araştırılacaklar listesine alıyorum=)).
KA SEMBOLÜ |
Antik Mısırlıların ölülerini mumyalama
sebeplerinden biri de Ka’larına her zaman yaşama imkanı bulma çabalarıdır. Antik
Mısırlılar ölen kişinin mumyalanmaması halinde ve/veya mumyasının zarar görmesi
halinde sonsuz yaşama asla kavuşamayacaklarını düşünmekteydiler. Bu sebeple
günümüze kadar bozulmadan gelen mumyalar gördüğümüz zaman şaşırmamamız gerekir
(Meraklısına: Antik Mısır’da ilk ve bence tek kadın firavun olan Hatshepsut hükümdarlığı
boyunca pek çok düşman kazanmıştı, ve kendisinden bir hayli nefret edilmiş
olacak ki ölümünden sonra mumyası tahrip edilmiş ve mezar duvarlarından ismi
kazınarak silinmişti, böylece Ka’sı yaşamına devam edecek beden bulamayacak ve
ruhu hiçbir zaman ölümsüzlüğe kavuşamayacaktı).
BUNLAR DA H.P. EVRENİNİN BİR NEVİ KANOPİK KAPLARI=) |
Ya mumya demişken aklıma 2.
Ramses’in mumyasının başına gelen trajikomik olay geldi. Sizlerle paylaşayım: Şöyle
ki 2. Ramses’in mumyası, üzerinde mantar büyümesi olduğu ve bu sebeple çürüyüp
yok olma tehlikesi altında olduğu gerekçesiyle incelenmek üzere Fransa’ya
götürülmesi gerekiyordu; fakat Fransız yasalarına göre ülkeye ölü ya da diri
fark etmez giren herkes, Fransız pasaportuna sahip olmalıydı. Bu nedenle Mısır
hükümeti 3000 yıl önce ölmüş olan firavunun Fransa’ya girebilmesi için ona
pasaport çıkartmış ve kral (merhum) olarak etiketlemiştir. Mumya Fransa’ya
indiğinde ise kendisine, kraliyet mensubu muamelesi yapılmış ve cenaze töreni düzenlenmiştir.
2. RAMSES'İN PASAPORTU |
BA:
Ba, Antik Mısır’da ruhun
kişilikle ilişkilendirilen bir parçası olarak tanımlanmaktaydı. Kişinin ölümünden
sonra Ba’sı Ka ile bütünleşmekteydi. Bu kavram konusunda çeşitli tartışmalar
olmakla birlikte Ba’yı kişinin yaşarken sahip olduğu fiziksel görünüşü,
fiziksel varlığı ile ilişkilendiren ejiptologlar da bulunmaktadır.
BA SEMBOLÜ |
MAAT'IN TÜYÜ:
Maat’ın Tüyü Antik Mısır’da
adaletin sembolize edilmiş halidir. Zaten tanrıça Maat da Antik Mısır’da adalet
tanrıçasıdır.
MAAT'IN TÜYÜ |
Antik Mısır’ın ölümden sonrasını anlatan çizimlerinde ölen
kişinin yeraltı anlamına gelen Duat’a geldiği ve kalbinin Anubis tarafından
adalet tartısına koyulduğu, tartının diğer kefesine ise Maat’ın Tüyü’nün
yerleştirildiği görülmektedir. Ölen kişinin kalbinin tüyden ağır gelmesi
durumunda kişinin, yaşarken kötü bir insan olduğu ve bu sebeple kalbinin
ağırlaştığı anlaşılarak kalbi, ruh yiyen tanrıça Ammit [H.P evrenindeki ruh
emicilerden (dementor) ya da orta dünyadaki tip olarak benzedikleri Nazgullerden
bile korkunç] tarafından yenilmekte ve kişi sonsuza dek yeraltında kalmak üzere
lanetlenmektedir. Öte yandan kişinin kalbinin tüyle eşit veya tüyden hafif
gelmesi durumunda ise onun yaşarken iyi bir insan olduğu anlaşılmakta ve kişi, Osiris
tarafından yönetilen cennet olan Aaru’ya girmeye ve sonsuza dek orada yaşamaya
hak kazanmaktadır.
H.P. EVRENİNDEKİ RUH EMİCİLER |
LOTR EVRENİNDEKİ BİR NAZGUL |
Not: "Yazar Antik Mısır uzmanı, ejiptolog veya arkeolog değildir (her ne kadar çok istese de=)). Sadece Antik Mısır'a ve Antik Mısır mitolojisine gönül vermiş bir araştırmacıdır. Bu sebeple yazar, sürçülisan ettiyse affınıza sığınmaktadır=) " diyerek Mısır'ın Ölüler Kitabı'ndan bir parça olan ve Scarabeus sembolünü açıklarken de atıfta bulunduğum, çok sevdiğim ve anlamında boğulduğum Ani Papirüsü'nü sizinle paylaşarak yazıyı sonlandırmak isterim:
Ey insanoğlu; bu parşömende yazılı olanları iyi oku. Oku; burada var olmadığın günleri bulacaksın, eğer tanrıların bahşettiği bilgeliğe sahipsen…
Oku çocuğum; çok uzaklardan sana henüz ulaşan geçmişin ve geleceğin sırlarını oku…
İnsanoğlu, ebediyetten bugüne; sadece burada yaşamadı; birçok yerde, birçok zamanda, birçok dünyada yaşadı; her birinin arasında karanlıklar perdesi vardı;
Ve şimdi kapılar açılacak ve başlangıçtan beri var olan tüm karanlık tüneller aydınlanıp görünecekler; inancımız bize sonsuz yaşamı öğretti; şimdi ebediyeti, sonun ve başlangıcın olmadığım anladık; Bu bir sonsuz daire… Bu nedenle; çember yasasına göre; eğer bir tek şey doğruysa öteki her şey doğrudur; öyle ki; bizler daima yaşadık… Yaratıcı, insanoğlunun gözlerine birçok yüzünü, çeşitli ahitlerle gösterdi; aslında O, birdir. O, istedi ki; tek bir tanrı olarak bilinsin; çünkü henüz her şey yanlıştı, her şeyin doğru olması için…
Özümüz; ki o bizim ruhsal benimizdir; kendisini! Bize çeşitli yollarla gösterir… Bilginin perdesi, sonsuzluktan gelir ve bu perde, herkeste gizlidir; mûcizelerin gücü ile bize gerçeğin bir an için görünmesi özellikle yapılanmıştır… Mısırlılar arasında bilinen kara böcek, tanrı değildir, sadece onun sembolüdür. Çünkü o böcek, ayaklarıyla çamurları yuvarlar ve yumurtalarını yaptığı topların içine koyar; aynen Yaratıcı’nın dünyaları yuvarlayıp üzerine yaşamı koyduğu gibi…
Bütün tanrılar; bir olarak sevgi ödülünü dünyaya verdiler. Hiçbir kesinti, duraklama olmaksızın… İnançlar bize açıkça öğretti, belki sizlere de; yaşam ölümle son bulmuyor ve bilin ki sevgi, tüm yaşamın rûhudur. Sonsuzluk boyunca sürdürülmelidir. Görünmeyen zamanların kudreti, ruhların tümünü bağlayacak; dünya öldüğünde; sona gelindiğinde ve bu arada bütün ayrı geçmişler onlara açıklanmış olacak...