24 Eylül 2021 Cuma

Antik Mısır'ın ''Bağdaşık'' Tanrıları

 

Antik Mısır’da tanrı ve tanrıçaların zaten bir hayli fazla sayıda olduğu yetmezmiş gibi farklı tanrı ve/veya tanrıçalar tek bir ilah bedeninde birleştirilerek yeni tanrı ve tanrıçalar oluşturulabilirdi. Bu uygulama ejiptoloji literatüründe “bağdaştırmacılık” (İng: Syncretism) olarak ifade edilir. Bağdaştırmacılık uygulamasında tek bedende bir araya getirilen tanrı ve/veya tanrıçaların isimleri birleştirilirdi. Örneğin Atum-Khepri (Güneş tanrısı Atum ile yaratılış ve yeniden doğum tanrısı Khepri), Ra-Horakthy (Güneş tanrısı Ra ve ışığın tanrısı Horakthy), Amun-Ra (tanrılar tanrısı Amun ve güneş tanrısı Ra), Amun-Min (tanrılar tanrısı Amun ve bereket tanrısı Min) gibi.

Bağdaştırmacılığın amacı farklı ilahları birbiriyle ilişkilendirerek yeni bir ilah ortaya çıkarmaktı. Dolayısıyla Antik Mısırlıların bağdaştırmacılık uygulamasında ilahları bir araya toplayarak tek tanrıcılığa zemin hazırlanmaya çalışıldığının anlaşılmaması gerekir. Aksine, farklı ilahların tek bedende birleşmesiyle oluşan ilah, yeni bir tanrı olarak anılırdı. Dolayısıyla bağdaştırmacılık uygulaması çok tanrıcılığı destekleyen bir özellik göstermekteydi.

Peki Antik Mısırlıların bağdaştırmacı yaklaşımlarının arkasında yatan sebep neydi? Antik Mısırlılar, bir tanrı veya tanrıçanın başka bir tanrı veya tanrıçanın rolünü üstlenebileceğini düşünüyorlardı. Örneğin Antik Yunan dilindeki karşılıkları daha çok bilinen Mısır yerleşim yerleri Teb’in (Antik Mısır dilindeki karşılığı Waset) yerel tanrısı olan Amon ile Heliopolis’in (Antik Mısır dilindeki karşılığı Annu) yerel tanrısı Ra bağdaştırılarak Amon-Ra isminde bir tanrının ortaya çıkması gibi. Aslında bu örnekte benzer özellikler atfedilen iki tanrının bağdaştırılmış olduğunu söyleyebiliriz. Amon, Tebliler için tanrıların tanrısı idi. Ra ise Heliopolisliler için aynı özellikleri ifade ediyordu. Sonrasında bölgeler arası etkileşimler arttıkça Antik Mısırlılar benzer özellikler gördükleri iki tanrıyı tek bedende bağdaştırma çabası içine girmişlerdir. Böylece Amon-Ra figürü ortaya çıkmış ve Mısır’ın en güçlü tanrısı olmuştur.

Bağdaştırmacı yaklaşımla bir araya getirilen ilahların kendilerine has özelliklerini yitirerek yeni bir ilah oluşturdukları anlaşılmamalıdır. Örneğin Amon-Ra üzerinden açıklarsak Amon, Ra’nın, Ra da Amon’un bir parçası olmamıştır; fakat Amon Ra’nın içinde, Ra da Amon’un içinde yaşamaktadır. Benzer şekilde 2. Ramses’in eşi Nefertari’nin (19. Hanedanlık) mezarında bulunan Osiris-Ra tasviri de bağdaştırmacı yaklaşımla Osiris ve Ra’nın tek bedende bağdaştırılmasıyla oluşturulan yeni bir tanrıdır. Söz konusu örneklerde birbirleriyle bağdaştırılan ilahların her biri kendi kimliklerini muhafaza ederken itibarları güçlenmektedir.

Osiris-Ra (ortada), Nefthis (solda) ve İsis (sağda) tarafından desteklenirken gösterilmektedir. Söz konusu tasvir, ''Ra'da dinlenen Osiris'' ve ''Osiris'te dinlenen Ra'' şeklinde okunmaktadır.


Bağdaştırmacılık uygulamaları sadece yerel düzeydeki toplulukların değil (Teb ve Heliopolis örneği gibi) farklı uygarlıkların etkileşime girmeleriyle de kendini göstermiştir. Bu konuyla ilgili olarak melez ilah Serapis örneğini verebiliriz. Serapis; Antik Mısır tanrıları Apis ve Osiris ile Antik Yunan tanrıları Zeus ve Helios’un bağdaştırılmasıyla oluşan melez bir ilahtır. Serapis inancı, Antik Yunan’ın da etkisiyle Mısır dışına çıkarak Roma imparatorluğuna kadar ulaşmıştır. Serapis tapınakları ise “serapeum” adını alır. Mısır’da İskenderiye, İtalya’da Roma, Türkiye’de ise Efes, Bergama ve Sinop, Serapis inanç merkezlerine örnek olarak verilebilir.


Efes'teki Serapis Tapınağı (serapeum)

Bağdaştırmacılık uygulamalarının Greko-Roman döneminde zirve yaptığını söyleyebiliriz. Örneğin bu dönemde Yunan tanrısı Hermes ile Mısır tanrısı Anubis bağdaştırılarak Hermanubis isminde yeni bir tanrı ortaya çıkmıştır.


Hermanubis heykeli. Size de biraz ''tuhaf''' gelmedi mi?!

Bağdaştırılma yoluyla ortaya çıkmış bir tanrı olan Hermanubis bana fonetik olarak Hermafroditus’u çağrıştırdı. Fonetik benzerliğin yanında tek bedende birleşme açısından da her iki figürün birbirine benzediğini söyleyebilsek de Hermafroditus’un hikâyesinden bahsettikten sonra söz konusu iki figürün semantik açıdan (mana açısından) birbirlerinden çok farklı olduğunu anlayabilirsiniz.

Hermafroditus, Yunan tanrıçası Afrodit ile Yunan tanrısı Hermes’in oğludur. Burada da isimlerin birleşmesiyle Hermafroditus isminin ortaya çıktığını görebiliyoruz (bağdaştırmacılık yaklaşımına benzer yönü. Hatta günümüzde bile benzer şekilde bazı ebeveynler isimlerinin ilk hecelerini birleştirerek yeni bir isim türetip çocuklarına verebiliyor. Manayı düşünen pek yok anlaşılan). Hermafroditus o kadar güzeldir ki su perisi Salmakis’in kalbini çalar. Salmakis ne kadar istese de Hermafroditus’un dikkatini çekemez. Hermafroditus Salmakis’le hiç ilgilenmez. Bir gün gölde yüzen Hermafroditus’u gören Salmakis, ona sıkıca sarılır ve tanrılara onları hiçbir zaman ayırmamamaları için yakarır. Tanrılar Salmakis’in bu dileğini yerine getirip ikisini bir vücutta birleştirirler (tanrıların mecaz anlayışları pek yokmuş anlaşılan=)) Böylece dişi Salmakis ile erkek Hermafroditus, tek bedende birleşmiş olurlar. Hem erkek hem de dişi üreme organı bulunduran canlıların “hermafrodit” olarak isimlendirilmesinin sebebi de işte bu Antik Yunan hikâyesidir.


22 Eylül 2021 Çarşamba

Antik Mısır'ın Şekil Değiştiren Tanrı ve Tanrıçaları

Antik Mısır tanrı ve tanrıçaları, ya da ikisini kapsar şekilde ve kestirme ifadeyle “ilahları”, pek çok farklı formda betimlenmiştir. Bu noktada akıllara Antik Mısır ilahlarının neden “hayvan başlı” tasvir edildikleri sorusu gelebilir. Örneğin Thoth insan gövdeli, ibis başlı tasvir edilirken Anubis, insan gövdeli çakal başlı tasvir edilebilmiştir. Bu tür melez gösterimlerde dikkat edilmesi gereken baş kısmının, ilahların özsel öğesi olup gövde kısmının ise ikincil yanını temsil ettiğidir. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz. Örneğin aslan başlı insan gövdeli bir tasvir, insan biçiminde bir aslan ilahı temsil ederken insan başlı, aslan gövdeli bir tasvir ise aslan biçimini almış bir insanı temsil eder.

Aslan başlı, insan gövdeli tasviriyle tanrıça Sekhmet

2. Amenhetep'in sfenksi (baş kısmını Amenhetep'in yüzünden, gövde kısmını ise aslandan alır


Antik Mısır ilahlarının melez gösterimlerinde hayvan başı, ilahın kişiliğinin bir özelliğini yansıtır. Örneğin aslan başlı insan gövdeli tasvir edilen tanrıça Sekhmet’in öfkesi, bir aslan gibi şiddetli olabilirdi. Sekhmet’in kişiliğinin şiddetli yönü, aslan başlığıyla tasvir edilmiştir. İbis başlı insan gövdeli tasvir edilen Thoth’ın Ay tanrısı olma özelliği, ibis kuşunun gagasının hilali andıran kıvrımıyla özdeşleştirildiğinden Thoth çoğu zaman ibis başlı insan gövdeli tasvir edilmiştir.

İbis başlı, insan gövdeli Thoth tasviri. Burada Thoth'un hem baş yazman hem de ay tanrısı olma özelliklerini görmek mümkün

Eski hanedanlık döneminde Antik Mısır ilahları çoğunlukla hayvan biçiminde tasvir edilmiştir. Tanrılar genellikle koç, boğa, doğan ya da aslan biçiminde tasvir edilirken tanrıçalar inek, akbaba, kobra ya da dişi aslanla gösterilmiştir. Örneğin genel olarak ibis başlı insan gövdeli tasvir edilen Thoth, eski hanedanlık döneminde babunla tasvir edilmiştir. Babun olarak tasvir edildiği zaman Thoth, genellikle “büyük yazıcı”, “yazmanların ilahı” özelliğini ifade etmiştir.

Antik Mısır ilahlarının hem insan, hem hayvan hem de melez biçimlerde tasvirleri enderdir. Özellikle salt insan biçiminde tasvir edilen Antik Mısır ilahları oldukça nadirdir. Tanrıça Hathor, tam insan biçiminde, bir inek biçiminde, inek başlı bir kadın, yüzü insan ve sığır özellikleri taşıyan bir kadın olarak tasvir edilme özelliğiyle söz konusu nadir Antik Mısır ilahlarından biridir.

İnek başlı bir kadın görünümünde tasvir edilen tanrıça Hathor

Solda çakal başlı insan gövdeli Anubis, sağda inek başlı insan gövdeli Hathor 

Yüzü insan ve sığır özellikleri taşıyan bir kadın görünümündeki Hathor

İnek görünümünde Hathor

Antik Mısır ilahları hayvan biçimli, insan biçimli ve/veya melez tasvir edilmiş olmalarına rağmen bu tasvirlerin hiçbiri, söz konusu Antik Mısır ilahlarının gerçek formu değildi. Onlara verilmiş olan bu biçimler tanrı ve tanrıçalara tanınabilir, birbirlerinden farklılaştırabilir ve görünür özellikler kazandıran formaliteden ibaretti. Ne de olsa Antik Mısır’ın orta krallık döneminde ortaya çıkan ve ölen kişiye öte dünyada yardımcı olacak sözler içeren tabut metinlerinde de belirtilmiş olduğu üzere:

“Sadece ölen kişi, tanrı ve tanrıçaların gerçek formunu görebilir.”

Dolayısıyla Antik Mısır ilahlarının insan biçimli, hayvan biçimli, yarı insan yarı hayvan (melez) biçimli tasvirleri, Antik Mısırlıların havsalasının, yani sınırlı karama yetisinin ürünüdür. Tam da bu noktada Hermes Trismegistus’a (ki Hermes’in Antik Mısır’daki karşılığı Thoth’tur) ait olduğu düşünülen şu sözleri paylaşmak yerinde olmakla birlikte yazının sonu için uygun olacaktır:

“…nedenler nedeni daima gizlidir. Çünkü sonsuzluk, pek kısa bir son olan zaman ve gene pek kısa bir son olan mekân içinde anlaşılamaz ve anlatılamaz. Bizler ancak, öldükten sonra onu anlayabilir ve anlatabiliriz. Çünkü yaşarken, zaman ve mekânla sınırlıyız. Sınırsızlık, sınırlılık içinde kavranamaz.”