Antik Mısır’da tanrı ve tanrıçaların zaten bir hayli fazla sayıda olduğu yetmezmiş
gibi farklı tanrı ve/veya tanrıçalar tek bir ilah bedeninde birleştirilerek
yeni tanrı ve tanrıçalar oluşturulabilirdi. Bu uygulama ejiptoloji
literatüründe “bağdaştırmacılık” (İng: Syncretism) olarak ifade edilir. Bağdaştırmacılık
uygulamasında tek bedende bir araya getirilen tanrı ve/veya tanrıçaların
isimleri birleştirilirdi. Örneğin Atum-Khepri (Güneş tanrısı Atum ile yaratılış ve yeniden doğum tanrısı Khepri), Ra-Horakthy (Güneş tanrısı Ra ve ışığın tanrısı Horakthy), Amun-Ra (tanrılar tanrısı Amun ve güneş tanrısı Ra), Amun-Min (tanrılar tanrısı Amun ve bereket tanrısı Min) gibi.
Bağdaştırmacılığın amacı farklı ilahları birbiriyle ilişkilendirerek yeni
bir ilah ortaya çıkarmaktı. Dolayısıyla Antik Mısırlıların bağdaştırmacılık
uygulamasında ilahları bir araya toplayarak tek tanrıcılığa zemin hazırlanmaya
çalışıldığının anlaşılmaması gerekir. Aksine, farklı ilahların tek bedende
birleşmesiyle oluşan ilah, yeni bir tanrı olarak anılırdı. Dolayısıyla
bağdaştırmacılık uygulaması çok tanrıcılığı destekleyen bir özellik
göstermekteydi.
Peki Antik Mısırlıların bağdaştırmacı yaklaşımlarının arkasında yatan sebep
neydi? Antik Mısırlılar, bir tanrı veya tanrıçanın başka bir tanrı veya
tanrıçanın rolünü üstlenebileceğini düşünüyorlardı. Örneğin Antik Yunan
dilindeki karşılıkları daha çok bilinen Mısır yerleşim yerleri Teb’in (Antik
Mısır dilindeki karşılığı Waset) yerel tanrısı olan Amon ile Heliopolis’in
(Antik Mısır dilindeki karşılığı Annu) yerel tanrısı Ra bağdaştırılarak Amon-Ra
isminde bir tanrının ortaya çıkması gibi. Aslında bu örnekte benzer özellikler
atfedilen iki tanrının bağdaştırılmış olduğunu söyleyebiliriz. Amon, Tebliler
için tanrıların tanrısı idi. Ra ise Heliopolisliler için aynı özellikleri ifade
ediyordu. Sonrasında bölgeler arası etkileşimler arttıkça Antik Mısırlılar benzer
özellikler gördükleri iki tanrıyı tek bedende bağdaştırma çabası içine
girmişlerdir. Böylece Amon-Ra figürü ortaya çıkmış ve Mısır’ın en güçlü tanrısı
olmuştur.
Bağdaştırmacı yaklaşımla bir araya getirilen ilahların kendilerine has
özelliklerini yitirerek yeni bir ilah oluşturdukları anlaşılmamalıdır. Örneğin
Amon-Ra üzerinden açıklarsak Amon, Ra’nın, Ra da Amon’un bir parçası olmamıştır;
fakat Amon Ra’nın içinde, Ra da Amon’un içinde yaşamaktadır. Benzer şekilde 2.
Ramses’in eşi Nefertari’nin (19. Hanedanlık) mezarında bulunan Osiris-Ra
tasviri de bağdaştırmacı yaklaşımla Osiris ve Ra’nın tek bedende
bağdaştırılmasıyla oluşturulan yeni bir tanrıdır. Söz konusu örneklerde
birbirleriyle bağdaştırılan ilahların her biri kendi kimliklerini muhafaza
ederken itibarları güçlenmektedir.
Osiris-Ra (ortada), Nefthis (solda) ve İsis (sağda) tarafından desteklenirken gösterilmektedir. Söz konusu tasvir, ''Ra'da dinlenen Osiris'' ve ''Osiris'te dinlenen Ra'' şeklinde okunmaktadır. |
Bağdaştırmacılık uygulamaları sadece yerel düzeydeki toplulukların değil
(Teb ve Heliopolis örneği gibi) farklı uygarlıkların etkileşime girmeleriyle de
kendini göstermiştir. Bu konuyla ilgili olarak melez ilah Serapis örneğini
verebiliriz. Serapis; Antik Mısır tanrıları Apis ve Osiris ile Antik Yunan
tanrıları Zeus ve Helios’un bağdaştırılmasıyla oluşan melez bir ilahtır. Serapis
inancı, Antik Yunan’ın da etkisiyle Mısır dışına çıkarak Roma imparatorluğuna
kadar ulaşmıştır. Serapis tapınakları ise “serapeum” adını alır. Mısır’da
İskenderiye, İtalya’da Roma, Türkiye’de ise Efes, Bergama ve Sinop, Serapis
inanç merkezlerine örnek olarak verilebilir.
Efes'teki Serapis Tapınağı (serapeum) |
Bağdaştırmacılık uygulamalarının Greko-Roman döneminde zirve yaptığını
söyleyebiliriz. Örneğin bu dönemde Yunan tanrısı Hermes ile Mısır tanrısı
Anubis bağdaştırılarak Hermanubis isminde yeni bir tanrı ortaya çıkmıştır.
Hermanubis heykeli. Size de biraz ''tuhaf''' gelmedi mi?! |
Bağdaştırılma yoluyla ortaya çıkmış bir tanrı olan Hermanubis bana fonetik
olarak Hermafroditus’u çağrıştırdı. Fonetik benzerliğin yanında tek bedende
birleşme açısından da her iki figürün birbirine benzediğini söyleyebilsek de
Hermafroditus’un hikâyesinden bahsettikten sonra söz konusu iki figürün
semantik açıdan (mana açısından) birbirlerinden çok farklı olduğunu
anlayabilirsiniz.
Hermafroditus, Yunan tanrıçası Afrodit ile Yunan tanrısı Hermes’in oğludur.
Burada da isimlerin birleşmesiyle Hermafroditus isminin ortaya çıktığını
görebiliyoruz (bağdaştırmacılık yaklaşımına benzer yönü. Hatta günümüzde bile benzer
şekilde bazı ebeveynler isimlerinin ilk hecelerini birleştirerek yeni bir isim
türetip çocuklarına verebiliyor. Manayı düşünen pek yok anlaşılan).
Hermafroditus o kadar güzeldir ki su perisi Salmakis’in kalbini çalar. Salmakis
ne kadar istese de Hermafroditus’un dikkatini çekemez. Hermafroditus Salmakis’le
hiç ilgilenmez. Bir gün gölde yüzen Hermafroditus’u gören Salmakis, ona sıkıca
sarılır ve tanrılara onları hiçbir zaman ayırmamamaları için yakarır. Tanrılar
Salmakis’in bu dileğini yerine getirip ikisini bir vücutta birleştirirler
(tanrıların mecaz anlayışları pek yokmuş anlaşılan=)) Böylece dişi Salmakis ile
erkek Hermafroditus, tek bedende birleşmiş olurlar. Hem erkek hem de dişi üreme
organı bulunduran canlıların “hermafrodit” olarak isimlendirilmesinin sebebi de
işte bu Antik Yunan hikâyesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder