8 Eylül 2024 Pazar

ADIMIZ KOKMASIN!

 Antik Mısır cenaze törenlerinde bok böceklerinin önemli bir rolü vardı. Bunun sebebi, Antik Mısır’da bok böceklerinin “yeniden doğuşu” simgelemesiydi. “Bir bok böceği yeniden doğuşu nasıl simgeleyebilir ki?” diye soruyorsanız eğer bu sorunun cevabını bok böceklerinin üreme şeklinde aramanız gerekir. Zira yumurtalarını dışkıdan yaptıkları iri bir kürenin içine aşılayan bok böcekleri, bu küreyi başları hep doğuya dönük olarak arka ayaklarıyla yuvasına itip gömer, yavruları belirmeye başladığında ise gömdüğü küreyi topraktan çıkarıp suya götürür. Böylece küre suda erimeye başlar ve yavrular ortaya çıkar. Antik Mısır’da bok böceklerinin kutsal sayılması ve yeniden doğuşu simgelemesi işte tam olarak bu böceklerin dışkıdan yaptıkları küre ve küreye aşıladıkları “canlılık” (yani yavruları) ile ilgilidir. Yaptıkları küre şekli ve küreye aşıladıkları canlılık ile Güneş tanrısı Ra ile de özdeşleştirilen kutsal bok böceği, Antik Mısır’da genç güneş tanrısı Khepri olarak anılmış ve “doğmakta olan” anlamına gelen “scarabeus” olarak isimlendirilmiştir (bir not: yazının başlığı olan “adımız kokmasın” cümlesinin “bok” böceğinden değil, başka bir hayvandan kaynaklandığını görmek için okumaya devam etmeniz gerekiyor=))

Güneşin her gece öldüğü ve her sabah bir “bok böceği” yani bir “scarabeus” olarak yeniden doğduğu düşünüldüğünden bok böceklerine antik Mısır’da önemli “yenilenme” güçleri atfedilmiştir. Ölen kişinin de bu yenilenme güçlerinden yararlanabilmesi ve böylece öbür dünyada yeniden doğabilmesi için scarabeus tılsımları (scarablar) cenaze törenlerinde sıklıkla kullanılmıştır. Bok böceği şeklindeki bu “scarablar” mezarların muhtelif yerlerine ve özellikle ölen kişinin kalbinin üstüne yerleştirilirdi. Zira ölen kişinin kalbi, çakal başlı tanrı Anubis tarafından kırk iki yargıç tanrının bulunduğu mahkemenin huzurunda adalet terazisinde bir tüyle tartılacak ve kalp tüyden ağır gelirse timsah tanrı Sobek (bazı kaynaklarda yılan tanrı Apep) tarafından yutulup sonsuza kadar yok olacaktı. Bu sebeple ölen kişinin kalbinin “kişinin aleyhine tanıklık etmemesi”, Sobek veya Apep tarafından yutulup tamamen yok olmaması için  çok önemliydi. İşte ölen kişinin kalbinin üstüne yerleştirilen bu scarablar, kalbin aleyhte tanıklık etmemesi için birtakım büyülü sözler içeriyordu.

Bu yazının çıkış noktası da söz konusu büyülü sözlerde kullanılan bir “belirtme sıfatıdır” (determinative) aslında. Antik Mısır hiyerogliflerinde cümlede bahsi geçen kişiyi, olayı, nesneyi, fiili vb. şeyleri tanımlamak için ismin sonunda belirtme sıfatları kullanılırdı. Bu belirtme sıfatları göz, kadın figürü, erkek figürü, papirüs rulosu, yürüyen bacaklar, çizgiler vb. pek çok sembolden oluşmaktadır. Benim ilgimi çeken ve beni bu yazıyı yazmaya sevk eden ise bir scarabda geçen cümlede belirtme sıfatı olarak kullanılan özellikle bir sembol oldu.

ölen kişinin kalbinin üstüne koyulan bir scarab tılsımı


Yukarıdaki görsel, koyu gri bir taş parçasından oyularak yapılmış bir scarab tılsımına aittir. Üzerinde ölen kişinin ölüler diyarına “güvenli bir şekilde geçişini” sağlamak için yazılan büyüler barındıran bu scarabdaki ilgimi şeken bölüm ise şu sözlerdir:

“…Ey benim kalbim! Bana karşı tanıklık etme! Yargı mahkemesinde terazinin bekçisinin önünde (Anubis’in adalet terazisinden bahsediyor) bana karşı düşmanlık gösterme! Çünkü sen benim içimdeki Ka’msın (Ka, antik Mısır’da canlılıkla ilişkilendirilen ruhtur). Gitmek için acele ettiğimiz güzel yere (öbür dünya) doğru git! “Adımız kokmasın!” Tanrıların huzurunda yalan söyleme!...”

Eveet, sizce antik Mısırlılar tırnak içinde kalın olarak gösterdiğim “Adımız kokmasın” cümlesinin sonunda sizce hangi belirtme sıfatını kullanmış olabilirler? Tabii ki “balık” sembolünü=) (yukarıdaki görselde işaretli olan kısma bakınız). Kişisel olarak balıkları sadece denizde yüzerlerken seven, kokusundan tiksinen ve balık yemeyen biri olarak antik Mısırlıların “kokmak” fiilini nitelemek için balık sembolünü tercih etme sebeplerini kesinlikle anlayabiliyorum=)

Peki antik Mısırlılar “adımız kokmasın” ile neyi kastetmiş olabilirler? Bu cümle, “mahkemede kırk iki yargıç tanrının huzurunda kalbim tartılırken benim için söyleyeceklerinle tanrıların ‘midesini bulandırma’, ‘onları iğrendirme’, yani ‘benden bir pislikmişim gibi bahsetme’ şeklinde yorumlanabilir=) Vee tüm bu anlamı bir balık sembolüyle verme fikri, bana gerçekten çok ilginç geldiğinden böyle bir yazı yazmak istedim. 

Günümüzde hayvana, insana, doğaya eziyet edip kalbini taşlaştıran insanların öte dünyada kalplerinin onlar aleyhinde tanıklık edip "adlarını kokutacaklarını", böylece Sobek tarafından yutulup sonsuza kadar yok olacaklarını düşünerek kendimi avutmaktan başka bir şey yapamıyorum... Yine de iyi bir dilekle yazıyı sonlandırmak isterim:

“Adımız kokmasın!” 🐟

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder