Alora bir Nimphe idi. Yani bir su perisi. Nimphe ırkının tüm özelliklerinin kusursuz bir temsilcisiydi. Sesi tıpkı bir ninni gibi rahatlatıcı ve melodik, gözleri okyanus resiflerindeki mavi mercanın renginden, suyun ruhuna göre şekil alan upuzun altın sarısı saçları kimi zaman dalgalı, kimi zaman sakin, ama her zaman capcanlı, teni ise yakamozun ışıltısıyla yıkanmış parlaklıkta ışıl ışıl…
Alora’yı diğer Nimphelerden ayıran bir biricikliği vardı. O da alnında
bulunan küçük bir denizyıldızıydı. Alora, Nimphelerin Adamans soyundan
geliyordu. Bu kadim soy, mutluluk ve temiz duygularla beslenirdi. Kötü niyet ve
duygular onlar için ölümcül olabiliyordu. Sadece saf ve temiz duygularla
bürünmüş olmaları sebebiyle Adamanslar, denizyıldızlarını taşımakla
görevlendirilmişti. Bu denizyıldızlarının beş kolunun her birinde suya,
toprağa, havaya, ateşe ve aethere hükmedecek kadim bilgiler yazılıydı.
Denizyıldınızın tam ortasında ise bir elmas bulunurdu. Bu elmas ona temiz
duygularla bakana mutluluk verir, onu ele geçirmek için ona açgözlü duygularla
dokunanı ise taşa çevirirdi. Alora, Adamans soyundan geriye kalan nadir su
perilerinden biriydi. Çoğu, alınlarında taşıdıkları denizyıldızları sebebiyle
kötü niyetli avcılar tarafından ele geçirilmiş ve öldürülmüştü.
Bir gün Golian, Karadeniz’in kıyılarındaki küçük bir koyda dolaşırken onu
derinden etkileyen bir ninni sesi işitti. Sesin kaynağını bulmaya çalıştı fakat
bu ses sanki hem çok yakınında hem de çok uzaklarda gibiydi. Golian ne kadar
çabalarsa çabalasın, sesin kaynağını bir türlü bulamadı. Ses de Golian’ı fark
etmiş gibi bir anda kesilmişti. Golian kıyıda sesi tekrar duyabilmek umuduyla
uzunca bir süre beklese de o gün sesi bir daha duyamadı.
Ertesi gün Karadeniz’in kıyısındaki aynı koya sesi duyabilmek için tekrar
gitti. Bu sefer su hırçındı. Karadeniz’in hırçın dalgaları tüm kıyıyı boydan
boya yıkıyordu. Bu hırçın dalgalar aciz bir insanoğlu olarak Golian’ı her dem
büyülemişti. Ama o gün onu daha da büyülendiren, Karadeniz’in hırçın
dalgalarının ahengiyle yükselip alçalan ninni sesiydi. Golian, hırçın dalgalar
tarafından yutulmak pahasına da olsa ninninin kaynağını bulmaya kararlıydı. Bu
yüzden hırçın Karadeniz’e adımını attı, bir adım daha, bir adım daha… O, adım
attıkça ninni sesi sanki daha da yakınlaşıyor ama bir o kadar da uzaklaşıyordu.
Bu, Golian’ı pes ettirmemişti. Taa ki
hırçın bir dalga onu yutana kadar.
Golian gözlerini açtığında ilk gördüğü tüm bulanıklık içinde ışıl ışıl
parlayan bir taştı. Görüşü yavaş yavaş netleşmeye başladığında taşı çevreleyen
beş koldan oluşan bir denizyıldızı, denizyıldızını sanki hem gözcüsü hem de
taşıyıcısı masmavi bir çift muhteşem göz, yılanyıldızının kolları misali
hareketli dalgalı upuzun sarı saçları ve ışıltılı teniyle Alora’yı gördü. O
anda büyüleyici sesin ona ait olduğunu anlamıştı. Alora onu Karadeniz’in hırçın
dalgaları arasında boğulmak üzereyken kurtarmıştı.
Günler geçtikçe Golian ve Alora arasında büyük bir aşk başladı. Her gün
Karadeniz’in Ereğli kıyılarındaki güzel koyda buluşuyorlardı. Golian’ın suda
geçirebileceği süre zarfında birlikte yüzüyorlar, Alora’nın karada
geçirebileceği süre zarfında ise karada vakit geçiriyorlardı. Golian, Alora’nın
yüzündeki elmasa baktıkça mutluluğu katlanıyordu. Çünkü Alora’ya duyduğu aşk
tertemizdi. Fakat bu temiz duyguları kirletmeye kararlı kötü niyetli bir grup
çoktandır hain planlarını yapmakla meşguldüler. Bunu henüz ne Golian ne de
Alora biliyordu. Onlar sadece tertemiz duygular içinde birbirlerine âşık olmuş
bir su perisi ile insan oğluydu…
![]() |
Alora ve Golian belki böyle görünüyorlardı. Belki de çok farklıydılar. Kim bilir... |
Yine bir gün Golian ile Alora Ereğli kıyısındaki koyda buluşmuşlardı. Alora
Golian’a sakin bir ninni söylüyordu. Zira o gün su da son derece dingindi. Bu
sırada tüm bu sakinliği tıpkı bir mızrakla parçalarmışçasına bozan o olay oldu.
Kötü niyetli grup Golian’ı uzunca bir süredir takip ediyordu. Amaçları
Alora’nın alnında taşıdığı denizyıldızını ve yıldızın ortasındaki elması ele
geçirmekti. Bunun için Alora’nın korunaksız olduğu ve gardını indirdiği bir
zamanı kolluyorlardı. Alora, aşkı Golian’a ninni söylerken sadece onun mutluluğunu
düşünüyordu. Kendini Golian’a teslim ediyordu. Bu nedenle gardını indiriyordu.
İşte kötü niyetli bu grup için bundan daha iyi bir zaman olamazdı.
Alora’nın alnındaki denizyıldızını ele geçirmek için onun üzerine genişçe
bir ağ attılar. Golian aşkını ağdan kurtarmak için ne kadar çabaladıysa da
başarılı olamadı. Alora ağın içinde hapsolmuştu. Bu sırada kötü niyetli grup
Golian’ı hedef almış, onu ağır bir şekilde yaralayarak kıyıya sürüklemişti.
Alora’yı da ağla birlikte kıyıya sürüklediler. Golian baygın bir şekilde Ereğli
kıyılarında yatıyordu. Alora Golian’ı hareketsiz bir şekilde yatar vaziyette
görünce derin bir mutsuzluğa kapıldı. Bu, onun da yavaş yavaş ölmesi anlamına
geliyordu.
İyice gardı düşen Alora’nın alnından denizyıldızını söküp almak, kötü
niyetli grup için hiç de zor olmadı. Kötü niyetli grup, denizyıldızının tam
ortasındaki elmas karşısında büyülenmişti. Her biri, denizyıldızının ortasından
elması çekip çıkarmak için büyük bir iştahla elmasa dokundu. Elmasa
dokunmalarıyla her biri kocaman yusyuvarlak dev bir yumurtaya benzer birer taşa
dönüştü.
Bu sırada Golian zor da olsa gözünü aralayabilmişti. Biraz daha zorlayarak
kalkabilmeyi başardı. Etrafındaki devasa yumurta şekilli kayaları görünce bir
anda büyük bir şaşkınlığa uğradı. Bu şaşkınlığı kısa bir süre sonra yerini
derin bir endişe ve üzüntüye bıraktı. Çünkü Alora, hemen yanında hareketsiz bir
şekilde yatıyordu. Alora’nın teninin ışıltısı kaybolmuş, alnının ortasındaki
denizyıldızının olduğu yerde ise derin bir çukur oluşmuştu. Golian ne
yapacağını bilemez bir hâlde aşkının ışıltısı kaybolmuş solgun yüzünü ellerinin
arasına aldı. Derin bir umutsuzluk içinde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Alora’ya
duyduğu saf ve temiz duygularından damlayarak akan gözyaşları önce Ereğli
kıyısının kumlarına oradan da Karadeniz’in suyuna karıştı. Biraz sonra
Karadeniz’den yükselen başka bir ninni duydu. Bu ninni Alora’nın ona söylediği
ninniler gibi melodikti. Bu ninni, Golian’a sesleniyordu.
“Aşkın için fedakârlık
yapmaya hazır mısın?”
Golian şaşırmış ama büyülenmiş bir şekilde karşılık verdi:
“Ee evet. Ne yapmam gerekiyorsa hazırım.”
Ninni devam etti:
“O hâlde onu Karadeniz’e
getir ve onunla birlikte bir daha karaya çıkmamacasına Karadeniz’in derinliklerine
karışın.”
Golian ninninin söylediğini yaptı. Alora’yı kucağına aldı ve onunla
birlikte Karadeniz’in derinliklerine karıştı.
Golian’ın Alora’yla birlikte Ereğli kıyılarından Karadeniz’in
derinliklerine karışmasından bu yana Ereğli kıyılarına giden kalbi temiz
insanların melodik sesli bir kadın ile ona eşlik eden bir erkek sesi tarafından
söylenen bir ninniyi işittikleri rivayet edilir. Bu ninninin yuvarlak dev
taşlara yani yumurta kayalara yakınlaştıkça daha da yükseldiği söylenir.
.........................
Yukarıdaki hikâye Zonguldak’ın önemli bir jeomirası olan yumurta
kayalarla ilgili yazmış olduğum mitolojik bir hikâyedir. Yani bir mitopyadır. Neden
yumurta kayalarla ilgili bir mitopya yazmak istedim? Çünkü bu aralar
jeomitolojiye ilgiliyim ve fosillerin bilimsel olarak henüz açıklanmadığı
zamanlarda insanların bu jeolojik buluntuları anlamlandırmak için ürettikleri yaratıcı
hikâyeleri yani mitopyaları okudukça hayran kalmamak elde değil. Ayrıca yumurta
kayalarımızla ilgili bir mitopya binlerce yıldır henüz üretilmemiş. Bu yüzden
bu hikâyeyi yazmak 2025 yılında bana kaldı=)
Jeolojik buluntular yani fosillerle ilgili üretilmiş tüm mitolojik hikâyeler ve mitolojik hikâye üretme işi (mitopya), jeomitolojinin ilgi alanı olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin Jura Devri (Mesozoyik dönem yani günümüzde 213 milyon yıl öncesi) midyesi olan Gryphaea’nın bilimsel olarak henüz açığa çıkarılmadığı dönemlerde halk tarafından “Şeytan toynağı” olarak isimlendirilmesi, denizanası fosillerinin fırtına sırasında gökten şimşekle düşmüş taşlar olduğuna inanılması hatta yılanlar bu topa benzer fosilleri havada hoplatırken mendille bu topları yakalayabilenlerin büyük bir büyü gücü elde edebileceğine inanılması, jeomitolojinin ilgilendiği mitopyalardır.
Gryphaea fosili, namıdiğer Şeytan toynağı
Denizanası fosili, namıdiğer büyülü taşlar
![]() |
Denizanası fosilini yani büyülü taşı mendille yakalamaya çalışan adamı resmeden 1491 tarihli ağaç baskı |
Soyu tükenmiş mürekkepbalığı benzeri hayvanların iç kabukları olan belemnit fosillerinin de şiddetli fırtınalarda öfkeli tanrılar tarafından gökten yeryüzüne fırlatılmış oklar olduğuna inanılması, bir diğer mitopya örneğidir.
Belemnit fosili, yani öfkeli tanrıların okları
Yumurta kayalarla ilgili yazdığım mitopyama dönecek olursak, Zonguldak-Ereğli
yolundaki yumurta kayalara bir gün yolunuz düşerse bu kayalara yaklaşın. Belki
kalbiniz yeterince temizse Alora ve Golian’ın ninnisini siz de işitebilirsiniz.
Kim bilir…=)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder