9 Haziran 2025 Pazartesi

Ereğli’nin Yumurta Kayalarının Hikâyesi: Alora ve Golian’ın Aşkı

 Alora bir Nimphe idi. Yani bir su perisi. Nimphe ırkının tüm özelliklerinin kusursuz bir temsilcisiydi. Sesi tıpkı bir ninni gibi rahatlatıcı ve melodik, gözleri okyanus resiflerindeki mavi mercanın renginden, suyun ruhuna göre şekil alan upuzun altın sarısı saçları kimi zaman dalgalı, kimi zaman sakin, ama her zaman capcanlı, teni ise yakamozun ışıltısıyla yıkanmış parlaklıkta ışıl ışıl…

Alora’yı diğer Nimphelerden ayıran bir biricikliği vardı. O da alnında bulunan küçük bir denizyıldızıydı. Alora, Nimphelerin Adamans soyundan geliyordu. Bu kadim soy, mutluluk ve temiz duygularla beslenirdi. Kötü niyet ve duygular onlar için ölümcül olabiliyordu. Sadece saf ve temiz duygularla bürünmüş olmaları sebebiyle Adamanslar, denizyıldızlarını taşımakla görevlendirilmişti. Bu denizyıldızlarının beş kolunun her birinde suya, toprağa, havaya, ateşe ve aethere hükmedecek kadim bilgiler yazılıydı. Denizyıldınızın tam ortasında ise bir elmas bulunurdu. Bu elmas ona temiz duygularla bakana mutluluk verir, onu ele geçirmek için ona açgözlü duygularla dokunanı ise taşa çevirirdi. Alora, Adamans soyundan geriye kalan nadir su perilerinden biriydi. Çoğu, alınlarında taşıdıkları denizyıldızları sebebiyle kötü niyetli avcılar tarafından ele geçirilmiş ve öldürülmüştü.

Bir gün Golian, Karadeniz’in kıyılarındaki küçük bir koyda dolaşırken onu derinden etkileyen bir ninni sesi işitti. Sesin kaynağını bulmaya çalıştı fakat bu ses sanki hem çok yakınında hem de çok uzaklarda gibiydi. Golian ne kadar çabalarsa çabalasın, sesin kaynağını bir türlü bulamadı. Ses de Golian’ı fark etmiş gibi bir anda kesilmişti. Golian kıyıda sesi tekrar duyabilmek umuduyla uzunca bir süre beklese de o gün sesi bir daha duyamadı.

Ertesi gün Karadeniz’in kıyısındaki aynı koya sesi duyabilmek için tekrar gitti. Bu sefer su hırçındı. Karadeniz’in hırçın dalgaları tüm kıyıyı boydan boya yıkıyordu. Bu hırçın dalgalar aciz bir insanoğlu olarak Golian’ı her dem büyülemişti. Ama o gün onu daha da büyülendiren, Karadeniz’in hırçın dalgalarının ahengiyle yükselip alçalan ninni sesiydi. Golian, hırçın dalgalar tarafından yutulmak pahasına da olsa ninninin kaynağını bulmaya kararlıydı. Bu yüzden hırçın Karadeniz’e adımını attı, bir adım daha, bir adım daha… O, adım attıkça ninni sesi sanki daha da yakınlaşıyor ama bir o kadar da uzaklaşıyordu. Bu, Golian’ı pes ettirmemişti.  Taa ki hırçın bir dalga onu yutana kadar.

Golian gözlerini açtığında ilk gördüğü tüm bulanıklık içinde ışıl ışıl parlayan bir taştı. Görüşü yavaş yavaş netleşmeye başladığında taşı çevreleyen beş koldan oluşan bir denizyıldızı, denizyıldızını sanki hem gözcüsü hem de taşıyıcısı masmavi bir çift muhteşem göz, yılanyıldızının kolları misali hareketli dalgalı upuzun sarı saçları ve ışıltılı teniyle Alora’yı gördü. O anda büyüleyici sesin ona ait olduğunu anlamıştı. Alora onu Karadeniz’in hırçın dalgaları arasında boğulmak üzereyken kurtarmıştı.

Günler geçtikçe Golian ve Alora arasında büyük bir aşk başladı. Her gün Karadeniz’in Ereğli kıyılarındaki güzel koyda buluşuyorlardı. Golian’ın suda geçirebileceği süre zarfında birlikte yüzüyorlar, Alora’nın karada geçirebileceği süre zarfında ise karada vakit geçiriyorlardı. Golian, Alora’nın yüzündeki elmasa baktıkça mutluluğu katlanıyordu. Çünkü Alora’ya duyduğu aşk tertemizdi. Fakat bu temiz duyguları kirletmeye kararlı kötü niyetli bir grup çoktandır hain planlarını yapmakla meşguldüler. Bunu henüz ne Golian ne de Alora biliyordu. Onlar sadece tertemiz duygular içinde birbirlerine âşık olmuş bir su perisi ile insan oğluydu…

Alora ve Golian belki böyle görünüyorlardı. Belki de çok farklıydılar. Kim bilir...

Yine bir gün Golian ile Alora Ereğli kıyısındaki koyda buluşmuşlardı. Alora Golian’a sakin bir ninni söylüyordu. Zira o gün su da son derece dingindi. Bu sırada tüm bu sakinliği tıpkı bir mızrakla parçalarmışçasına bozan o olay oldu. Kötü niyetli grup Golian’ı uzunca bir süredir takip ediyordu. Amaçları Alora’nın alnında taşıdığı denizyıldızını ve yıldızın ortasındaki elması ele geçirmekti. Bunun için Alora’nın korunaksız olduğu ve gardını indirdiği bir zamanı kolluyorlardı. Alora, aşkı Golian’a ninni söylerken sadece onun mutluluğunu düşünüyordu. Kendini Golian’a teslim ediyordu. Bu nedenle gardını indiriyordu. İşte kötü niyetli bu grup için bundan daha iyi bir zaman olamazdı.

Alora’nın alnındaki denizyıldızını ele geçirmek için onun üzerine genişçe bir ağ attılar. Golian aşkını ağdan kurtarmak için ne kadar çabaladıysa da başarılı olamadı. Alora ağın içinde hapsolmuştu. Bu sırada kötü niyetli grup Golian’ı hedef almış, onu ağır bir şekilde yaralayarak kıyıya sürüklemişti. Alora’yı da ağla birlikte kıyıya sürüklediler. Golian baygın bir şekilde Ereğli kıyılarında yatıyordu. Alora Golian’ı hareketsiz bir şekilde yatar vaziyette görünce derin bir mutsuzluğa kapıldı. Bu, onun da yavaş yavaş ölmesi anlamına geliyordu.

İyice gardı düşen Alora’nın alnından denizyıldızını söküp almak, kötü niyetli grup için hiç de zor olmadı. Kötü niyetli grup, denizyıldızının tam ortasındaki elmas karşısında büyülenmişti. Her biri, denizyıldızının ortasından elması çekip çıkarmak için büyük bir iştahla elmasa dokundu. Elmasa dokunmalarıyla her biri kocaman yusyuvarlak dev bir yumurtaya benzer birer taşa dönüştü.

Bu sırada Golian zor da olsa gözünü aralayabilmişti. Biraz daha zorlayarak kalkabilmeyi başardı. Etrafındaki devasa yumurta şekilli kayaları görünce bir anda büyük bir şaşkınlığa uğradı. Bu şaşkınlığı kısa bir süre sonra yerini derin bir endişe ve üzüntüye bıraktı. Çünkü Alora, hemen yanında hareketsiz bir şekilde yatıyordu. Alora’nın teninin ışıltısı kaybolmuş, alnının ortasındaki denizyıldızının olduğu yerde ise derin bir çukur oluşmuştu. Golian ne yapacağını bilemez bir hâlde aşkının ışıltısı kaybolmuş solgun yüzünü ellerinin arasına aldı. Derin bir umutsuzluk içinde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Alora’ya duyduğu saf ve temiz duygularından damlayarak akan gözyaşları önce Ereğli kıyısının kumlarına oradan da Karadeniz’in suyuna karıştı. Biraz sonra Karadeniz’den yükselen başka bir ninni duydu. Bu ninni Alora’nın ona söylediği ninniler gibi melodikti. Bu ninni, Golian’a sesleniyordu.

“Aşkın için fedakârlık yapmaya hazır mısın?”

Golian şaşırmış ama büyülenmiş bir şekilde karşılık verdi:

“Ee evet. Ne yapmam gerekiyorsa hazırım.”

Ninni devam etti:

“O hâlde onu Karadeniz’e getir ve onunla birlikte bir daha karaya çıkmamacasına Karadeniz’in derinliklerine karışın.”

Golian ninninin söylediğini yaptı. Alora’yı kucağına aldı ve onunla birlikte Karadeniz’in derinliklerine karıştı.

Golian’ın Alora’yla birlikte Ereğli kıyılarından Karadeniz’in derinliklerine karışmasından bu yana Ereğli kıyılarına giden kalbi temiz insanların melodik sesli bir kadın ile ona eşlik eden bir erkek sesi tarafından söylenen bir ninniyi işittikleri rivayet edilir. Bu ninninin yuvarlak dev taşlara yani yumurta kayalara yakınlaştıkça daha da yükseldiği söylenir.

.........................

Yukarıdaki hikâye Zonguldak’ın önemli bir jeomirası olan yumurta kayalarla ilgili yazmış olduğum mitolojik bir hikâyedir. Yani bir mitopyadır. Neden yumurta kayalarla ilgili bir mitopya yazmak istedim? Çünkü bu aralar jeomitolojiye ilgiliyim ve fosillerin bilimsel olarak henüz açıklanmadığı zamanlarda insanların bu jeolojik buluntuları anlamlandırmak için ürettikleri yaratıcı hikâyeleri yani mitopyaları okudukça hayran kalmamak elde değil. Ayrıca yumurta kayalarımızla ilgili bir mitopya binlerce yıldır henüz üretilmemiş. Bu yüzden bu hikâyeyi yazmak 2025 yılında bana kaldı=)

Jeolojik buluntular yani fosillerle ilgili üretilmiş tüm mitolojik hikâyeler ve mitolojik hikâye üretme işi (mitopya), jeomitolojinin ilgi alanı olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin Jura Devri (Mesozoyik dönem yani günümüzde 213 milyon yıl öncesi) midyesi olan Gryphaea’nın bilimsel olarak henüz açığa çıkarılmadığı dönemlerde halk tarafından “Şeytan toynağı” olarak isimlendirilmesi, denizanası fosillerinin fırtına sırasında gökten şimşekle düşmüş taşlar olduğuna inanılması hatta yılanlar bu topa benzer fosilleri havada hoplatırken mendille bu topları yakalayabilenlerin büyük bir büyü gücü elde edebileceğine inanılması, jeomitolojinin ilgilendiği mitopyalardır.

Gryphaea fosili, namıdiğer Şeytan toynağı

 
Denizanası fosili, namıdiğer büyülü taşlar

Denizanası fosilini yani büyülü taşı mendille yakalamaya çalışan adamı resmeden 1491 tarihli ağaç baskı

Soyu tükenmiş mürekkepbalığı benzeri hayvanların iç kabukları olan belemnit fosillerinin de şiddetli fırtınalarda öfkeli tanrılar tarafından gökten yeryüzüne fırlatılmış oklar olduğuna inanılması, bir diğer mitopya örneğidir.

Belemnit fosili, yani öfkeli tanrıların okları

Yumurta kayalarla ilgili yazdığım mitopyama dönecek olursak, Zonguldak-Ereğli yolundaki yumurta kayalara bir gün yolunuz düşerse bu kayalara yaklaşın. Belki kalbiniz yeterince temizse Alora ve Golian’ın ninnisini siz de işitebilirsiniz. Kim bilir…=)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder