17 Haziran 2023 Cumartesi

Antik Mısır Mitolojisinin En Önemli Kozmik Olaylarından Biri: Geb ve Nut’un Birbirlerinden Zorla Ayrılmaları Üzerine

Birbirlerine sıkı sıkıya sarılmış yeryüzü tanrısı Geb ve gökyüzü tanrıçası Nut’un, babaları Shu tarafından zorla ayrılmaları Mısır mitolojisinin en önemli kozmik olaylarından biridir. Cümleyi bu şekilde okuduğunuzda hazin sonlu bir aşk hikâyesi aklınıza gelmiş olabilir. Hatta “Gaddar Shu, âşıkları ayırmış!” gibi düşüncelerle tanrı Shu’yu suçlamış da olabilirsiniz. Mitolojinin en sevdiğim yönü de işte tam olarak budur: En önemli kozmik olayların aşk, vahşet, entrika, hırs ve romantizmle bezenmiş ağır sembolizmi!

Öncelikle bu kozmik olayı dimağınızda somutlaştırmak için Geb ve Nut’un Shu tarafından zorla ayrıldıkları sahneyi gösteren Antik Mısır tasvirini aşağıya ekleyeyim:


Yukarıdaki görselde mavi, vücudu yıldızlarla bezeli ve “kapsayıcı” şekilde tasvir edilmiş olan, gökyüzü tanrıçası Nut’tur. Burada Nut’un kapsayıcılık özelliğini bilhassa vurgulamak istedim. Zira gökyüzünün bizi kapsayıcı özelliği bence daha güzel tasvir edilemezdi. Altta yatar pozisyonda, Nut’a göre “edilgen” ve insan görünümünde tasvir edilen ise yeryüzü tanrısı Geb’dir. Burada ise Geb’in Nut’a göre edilgen pozisyonunu vurgulamak istedim. Zira toprağı besleyen ve toprağa hayat veren suyun gökyüzünden gelmesi, Nut’u Geb’e göre etken bir konuma getiriyor. Buna ek olarak söz konusu görselde Nut’un ellerinin oldukça sağlam duruşu karşısında Geb’in Nut’a doğru yönelmiş elinin oldukça cansız ve hatta çıtkırıldım bir şekilde tasvir edildiği de söylenebilir. Bu durum bana Michalengelo’nun Adem’in Yaratılışı adlı eserini hatırlattı.

Adem'in Yaratılışı, Michalengelo'nun 1508-1512 yılları arasında Sistine Şapeli'nin tavanına boyadığı ünlü bir fresktir

Dikkat edilirse Yaratıcı’nın Adem’e uzanan etkin ve güçlü eli karşısında Adem’in elinin oldukça edilgen ve cansız bir şekilde tasvir edildiği (hani uzamsam mı uzanmasam mı dermişçesine) görülebilir. Tıpkı yeryüzü tanrısı Geb’in Nut’a uzanan eli gibi.

Konumuza dönecek olursak ilk görsele bakıldığında Nut’u kollarıyla havaya kaldırarak Geb’den ayırmaya çalışan Shu’yu görebiliriz. Peki Shu bunu neden yapıyor? Shu gerçekten âşıkları ayırmaktan sinsice zevk alan bir merhametsiz miydi? Mitolojiye göre Shu’nun merhametsiz olduğunu söylemek zor. Hatta Shu’nun âşıkları ayırması teleolojik bir temelde oldukça gerekli. Zira yeryüzünde canlılığın ve hayatın başlaması için Geb ve Nut’un ayrılması şart. Yani burada bir sine qua non durumu söz konusu (bilmeyenler için sine qua non, “olmazsa olmaz”, “gerekli şart” anlamlarına gelen Latince bir deyiştir. Genellikle bir başka Fransızca deyiş olan raison d’être ile karıştırılsa ve birbiri yerine kullanılsa da raison d’être, bir şeyin var olma amacı anlamındadır).

Yeryüzü, gökyüzü ile sıkı sıkıya bağlıyken aralarına ne hava ne de ışık girebiliyordu. Canlıların ortaya çıkabilmesi için ikisi arasına hava ve ışığın girmesi gerekiyordu. Dolayısıyla Shu, bu ulvi görevi gerçekleştirebilmek için Geb ve Nut’u birbirinden zorla da olsa ayırdı. Sonra ne mi oldu? Geb ve Nut’un Antik Mısır mitolojisinde hikâyeleri bolca aşk, entrika, hırs, kıskançlık ve vahşet temalarıyla bezeli sembolizmle anlatılan nur topu gibi tanrı ve tanrıça çocukları doğdu: Osiris, Yaşlı Horus, Seth, İsis ve Nephthys.

Çocuklarının doğumundan sonra gökyüzü tanrıçası Nut’un yeni görevi kendi çocuklarını yemekti (!). Geb’in de Nut’tan geri kalır bir yanı yoktu. O da kendi çocuklarını yutuyordu (!). Burada da yine Antik Mısır sembolizminin arşa çıktığını görüyoruz. Yazının başında bahsetmiş olduğum âşıkların ayrılma hikâyesinde hüzünlü bir aşk temasıyla bezenmiş sembolizmin, burada yerini vahşete bıraktığını görüyoruz; ancak dehşete kapılmaya gerek yok. Zira gökyüzü tanrıçası Nut’un çocuklarını yemesi,  ölen çocuklarının ruhunu göğe çekmesi anlamına gelirken yeryüzü tanrısı Geb’in çocuklarını yutması ise ölen çocuklarının cesetlerini içine alması ve kabul etmesi anlamına geliyor. Geb ve Nut’un bu görevleri, tıpkı Shu’nun âşıkları ayırma görevi gibi teleolojik temelde gerekliydi. Zira yeryüzündeki ölüm ve yeniden doğuş çevrimi bu şekilde mümkün bir hâle geliyordu.

Nut ve Geb’in çocuklarını yediği ya da yuttuğu sahneye yönelik herhangi bir Antik Mısır tasviri bulunmuyor. Bu sahneyi aşağı yukarı karşılayabilecek  bir tasviri Yunan mitolojisinde görüyoruz: Gök Baba Uranos ve Toprak Ana Gaia’nın (böylece Antik Mısır’daki yeryüzü tanrısı ve gökyüzü tanrıçası rollerinin Yunan mitolojisinde değiştiğini de görüyoruz) on iki çocuğundan biri olan Kronos’un kendi çocuğunu yerken tasvir edildiği sahne:

Peter Paul Rubens tarafından 17. yy'da resmedilen bir tasvir


Söz konusu görselde Kronos’un kendi çocuğunu yemesi açık bir şekilde tasvir edilmesine rağmen bu tasviri “ kendi çocuklarını yeme sahnesini aşağı yukarı karşılayabilecek bir tasvir” olarak nitelememin sebebi, yeme eyleminin ardındaki sebebin farklı olmasıdır. Zira Kronos kendi çocuklarından biri tarafından tahtından indirileceğinin kâhin tarafından kendisine bildirilmesi neticesinde bütün çocuklarını gözünü kırpmadan yemiştir. Ancak kehanet gerçekleşmiş ve Kronos, annesi tarafından gizlenen oğlu Zeus tarafından tahtından edilmiştir (Musa hikâyesiyle benzerliğine dikkat ediniz). Dolayısıyla Kronos’un çocuklarını yeme eylemi gerçekten de vahşi bir eylem olarak tanımlanabilir.

Kronos’tan söz etmişken Kronos’la isim benzerliğinden dolayı karıştırılan ve Yunan mitolojisinde “zamanın vücut bulmuş hâli, zaman tanrısı” olarak ifade edilen Khronos’a da değinmek isterim. Zira  İtalyan ressam Giovanni Francesco Romanelli’nin eserinde Khronos, çocuğunu yemese de derdest edip gökyüzüne götürürken resmedilmiştir.

Romanelli tarafından 17. yy'da yapılan eser (Warsaw Ulusal Müzesi)

Khronos’un bu tasviri, gökyüzü tanrıçası Nut’un çocuklarını yeme sembolizmine ve ardındaki anlama çok daha yakın. Zira zaman tanrısı olarak Khronos da tıpkı Nut gibi, zamanı dolan çocuklarını yeryüzünden çekip gökyüzüne taşıyor. Peki bu size neyi hatırlattı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder