Günümüzde estetik operasyonlar ve
fotoğraf filtreleri gibi “hilelerle” artık herkes neredeyse parmak izleri hariç
birbirine benzer oldu. Kişiye has özellikler yerini medya ve/veya
tüketim toplumu tarafından empoze edilen “idealleştirilmiş” güzellik
kriterlerine bıraktı. Günümüzdeki sözüm ona güzellik kriterlerine kendini
kaptırıp kendi bedeninden memnuniyetsiz olanlar ise soluğu estetik
operasyonlarda, üstüne bir de fotoğraf filtrelerinde alır oldu. Böylece kendi
bedeninin bir “tüketicisi” hâline gelen birey (!) hem estetik operasyonlar hem
de fotoğraf filtreleriyle üst üste “bozuma” uğrayan bedeniyle biricikliğinden
gittikçe uzaklaştı ve “ifadesizler” çukuruna düştü. Ama konumuz bu değil!..
Aslında konumuz tam olarak bu
değil dersem daha doğru olur. Zira bu yazımda “idealleştirilmiş güzellik
algısının” antik Mısır döneminde de mevcut olduğundan bahsedeceğim. Tabii ki
antik Mısırlıların dudak dolgusu, badem göz vb. estetik operasyonlar
yaptırdığını söylemiyorum=) Bununla birlikte antik Mısırlıların “dolgun dudak”,
“badem göz” ve “dar burun” gibi beden özelliklerini idealleştirdiklerini söylüyorum.
Zira antik Mısır sanatından (duvar çizimleri ve heykeller) anlıyoruz ki insan
figürleri çoğunlukla dolgun dudak, badem göz ve dar burun gibi dikkat çekici ve
idealleştirilmiş fiziksel özelliklerle tasvir edilmiştir. Antik Mısır sanatı bu
idealleştirilmiş güzellik standardını o kadar benimsemiştir ki bütün firavun
heykelleri neredeyse birbirinin aynı ve “tekdüze” özellikler göstermiştir.
Tıpkı günümüzün “ifadesizler” çukuruna düşenlerin tekdüzeliği gibi…
Antik Mısır tasvirlerinin tekdüze
olmasının sebebi antik Mısırlıların idealleştirilmiş güzellik takıntısı mı
yoksa sanatçıların tarzı mı tartışılır. Firavunların, düşmanlarına korku salmak
ve gözdağı vermek için heykellerini kendi gerçek görüntülerine benzer değil de “güçlü
kuvvetli” ve “fit” görünümlü olacak şekilde yaptırdıkları yönünde görüşler
mevcuttur. Öte yandan firavun kaç yaşında olursa olsun onu yaşlı olarak değil
de gençliğinin baharındaki hâliyle tasvir etmek de antik Mısır sanatında
yaygındı. Bu sebeplerle antik Mısır tasvirleri ideal ve tekdüze görüntüyü
yansıtacak şekilde yapılmış olabilir.
Antik Mısır sanatçılarının, insan
tasvirleri için kullandıkları kılavuz ve ızgara sistemi de söz konusu
tekdüzeliğin bir sebebi olabilir. Zira antik Mısır’ın iki boyutlu sanatında
insan figürlerini düzenlemek için kullanılan kılavuz ve ızgara sisteminde
kişinin gerçek boyu ve kilosunun bir önemi olmaksızın herkesin kapladığı alan
aynıydı.
Buna ek olarak iki boyutlu
sanatın bir ürünü olan “perspektif görünüm” de antik Mısır tasvirlerinin
birbirine benzemesinin bir diğer sebebi olarak ortaya çıkar. Figürün genelinin
yandan tasvir edilmesiyle oluşan perspektif görünümde göz, kaş ve omuzlar sanki
önden görünüyormuş gibi tasvir edilir. Perspektif görünümde her iki kol ve el
de görünür şekildedir. Bir bacak ve ayak yürüyormuşçasına her zaman diğerinin
önünde, her iki ayak başparmağı da görülebilecek şekildedir. Bir insanın “gerçekte
böyle durmasının imkânsız olduğu” (zira normal bir insanın profilden durup
sağında/solunda kalan birine doğrudan bakması pek mümkün değil) iki boyutlu
antik Mısır sanatındaki perspektif görünümün amacı vücudun çeşitli bölgelerini
olabildiğince göstermektir.
Hunefer papirüsünden bir sahne. Anubis ve arkasındaki Hunefer'in perspektif görünümlü tasviri. |
Antik Mısır’ın ızgara sistemi ve
perspektif görünüm özellikli iki boyutlu tasvirlerinin yanı sıra
atölyelerde “seri olarak” üretilen heykeller de tekdüzeliğin bir başka sebebi
olarak ifade edilebilir. Seri ve idealize edilmiş bedensel özellikleri
yansıtacak şekilde “antik filtreli” olarak üretilen heykellerin kime ait olduğu
ise çoğunlukla üzerlerinde yazılı isimlerle anlaşılır. Hatta çoğu zaman
heykeldeki ismin silinip aynı heykele başka bir firavunun isminin işlenmesi de söz
konusu olabilmekteydi. Zira antik Mısır sanatında önceki hükümdarların
bıraktıkları eserleri mevcut hükümdarlar için işlemek yaygın bir uygulamaydı. Örneğin
Mısır’ın 19. Hanedanlığının üçüncü firavunu olan ve 66 yıl hüküm süren 2. Ramses
antik Mısır’ın en üretken inşaatçılarından biri olmasına rağmen seleflerinin
tapınaklarını ve heykellerini kullanıp üzerlerine kendi isimlerini ve
yazıtlarını işletmiştir. Seleflerine ait heykellerin yüz hatları ve ismi 2.
Ramses’e göre değiştirilip düzenlense de heykellerin idealize edilmiş bedensel
özellikleri sürdürüldüğünden tekdüzelik devam etmekteydi.
2. Ramses'in antik filtreden geçmiş (idealleştirilmiş bedensel özelliklerle tasvir edilmiş) ihtişamlı heykeli (Mısır Müzesi, Kahire) |
Antik Mısır sanatında tekdüzeliğe
aykırı olan ve antik filtre kullanılmadan “doğal” görüntüyü yansıtan heykeller
ve tasvirler nadir de olsa bulunur. Örneğin yazman (kâtip) heykellerinde söz
konusu doğallığı görmek mümkündür. Oturur pozisyonda tasvir edilen yazman heykelleri
idealize edilmiş beden ölçülerinden çok uzak, genellikle şişman ve gevşek vücutlarıyla
gösterilmiştir (belki de genel yazman portresine uymayan tek yazman, yazıcıların
tanrısı Thoth’tur, o da tanrı kontenjanından nasibini alıp gayet fit bir
şekilde tasvir edilmiş olsa gerek). Antik Mısır’da yazmanlık, arzu edilen gözde
mesleklerden biriydi. Zira yazmanlık, piramit işçiliği gibi ağır fiziksel
emekle geçen bir hayattan kurtulmak anlamına geliyordu. Yazmanların sürekli
oturarak yazı yazması ve fiziksel açıdan hareketli bir hayatlarının olmaması,
kilolu olmalarını beraberinde getirmiş olabilir. Dolayısıyla kilolu bir şekilde
ve filtresiz olarak tasvir edilen yazman heykellerinin gerçek görüntüyü
yansıtan nadir heykellerden biri olduğu ifade edilebilir.
Bir antik Mısır yazman heykeli. Gövde kısmındaki katmanlar "baklava" değil, gayet gerçekçi ve filtresiz yağ katmanları=) |
Tekdüze ve filtreli firavun
heykellerine epey “aykırı” olan ve gerçeği yansıttığı düşünülen firavun
heykelleri Mısır’ın “aykırı” firavunu Akhenaton döneminde görülür. M.Ö.
1353-1336 yılları arasında Mısır’ı yöneten Akhenaton, tüm Mısır tanrılarını
reddedip tek tanrı (Aten) inancını getirmesiyle ve benimsemesiyle tanınır. Bu
özelliği, Akhenaton’un aykırı firavun olarak bilinmesinin en önemli sebebidir.
Akhenaton’un aykırılığını döneminin sanatında da görmek mümkündür. Zira söz
konusu dönemdeki sanatsal tasvirlerin idealize edilmiş filtreli görünümden epey
uzak, gerçek görüntüye ise çok yakın olduğu görülür. Örneğin Akhenaton’un
heykellerine bakıldığında onun fit ve maskülen görüntüden uzak, feminen
bedensel özellikleriyle (geniş kalça ve basen, dolgun dudak gibi) tasvir
edildiği görülebilir. Akhenaton’un gerçekte de Marfan sendromu hastalığı
sebebiyle feminen bedensel özelliklere sahip olduğu ifade edilir.
Akhenaton heykeli (Büyük Mısır Müzesi) |
Antik Mısır sanatının özellikleri
tabii ki burada yazılanlarla sınırlı değildir. Bu yazımda sadece günümüzde
çokça kullanılan fotoğraf filtrelerinin idealleştirilmiş bedensel özelliklere
ulaşma amacına epey benzettiğim için antik Mısır filtrelerine kısaca yer vermek
istedim.
Yazının başında medya ve tüketim
toplumu tarafından empoze edilen idealleştirilmiş güzellik standartlarına
ulaşmak için estetik operasyonlar ve fotoğraf filtrelerine başvurulduğuna ve böylece
bireyin biricikliğinden gittikçe uzaklaşıp ifadesizleştiğine değinmiştim. Tam da
bu konuyu “Baştan Çıkarma Üzerine” adlı eserinde çok çarpıcı bir şekilde dile
getiren Baudrillard’ın ilgili sözlerine yer vererek yazımı sonlandırmak
isterim:
“…Bedeni görünür kılma pahasına öznelliği
ve bireyselliği yok eden güzellik ürünlerinden, estetik cerrahı operasyonlarına
kadar tüketim toplumunun sunduğu tüm olanaklar, bedenin sahip olduğu
göstergelerin doğal ve içkin anlamlarını yıkarak söz konusu uygulamalar
aracılığıyla yeni protez ve yapay varlıklar yaratır. Bu bağlamda, “makyaj da
yüzü geçersiz kılmanın bir yoludur; daha güzel gözlerle gözler geçersiz
kılınır; daha kusursuz dudaklarla dudaklar ortadan kaldırılır (Jean Baudrillard,
Baştan Çıkarma Üzerine, 2014:75-116).”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder