30 Ocak 2014 Perşembe

Reenkarnasyon Çıkmazı

Reenkarnasyon kavramı, insanları en çok düşündüren ve de en çok kutuplaştıran kavramlardan biridir. Kutuplaştıran diyorum; çünkü reenkarnasyonun varlığına inanmanın, Kuran'daki ahiret inancıyla çelişmek olduğunu söyleyen bir kesim ve reenkarnasyonun, ahiret inancının en büyük takviye edicisi olduğunu söyleyen bir kesim mevcuttur. Reenkarnasyonu kabul edenlerin, Kuran ile çeliştiğini ve bu durumu daha da ileri götürerek dinden çıktığını söyleyen kesim, reenkarnasyonu bir "cin vakası" olarak görmekte ve "reenkanasyon, bir cin çarpmasıdır" veya "bir cinin musallat olmasıdır" şeklinde ifade etmektedirler. Bu görüşün savunucularına göre insanlara doğduğu andan itibaren hayatı boyunca o insanın yanında olacak bir melek ile bir karin verilmektedir. Karin, sizin de tahmin edebileceğiniz üzere şeytandır. Bu şeytan, o insan ömrünü tamamlayana kadar o insan ile kalmak mecburiyetindedir. Karin şeytan olduğu için, insanı saptırmaya çalışan bir varlıktır. İnsan ancak ibadete yöneldiği , yani meleğinin yolundan gittiği takdirde şeytanının vesvelelerini duymaz, yani karininin vesvelelerine kulağı kapalı olur. Eğer o insan kötü bir insansa cehennemde kariniyle birlikte zincirlenip yanar. Karin, o insanın ölmesiyle birlikte ölmez. Karinin ömrü insan ömründen daha uzundur. İşte bu noktada bu görüşün savunucuları reenkarnasyonu "karin" ile açıklama yoluna giderler. Ölen insanın karini, dünyada yaşayan veya yeni doğmuş olan bir insanın içine girer. Karin, ölmüş insanın her anına tanık olduğu için, diğer insanın ölmüş insan hakkındaki her şeyi bilmesini buna bağlarlar. Karini bu görüşten farklı bir biçimde açıklayan diğer bir görüş, her insanın bir karini olduğunu belirtmesi bakımından yukarıda bahsettiğim görüşle ortak olmasına rağmen karini, eğer müslümansa insanı iyiye yönelten, ateistse insanı saptıran bir varlık olarak değerlendirir ve insan ölünce karini o insandan ayrılır, Allah tarafından şekillenme gücü kazanarak hayatına devam eder. Bahsettiğim bu görüş tamamen hadis-i kaynaklara dayanılarak savunulan bir görüştür. Bu görüş özet itibariyle reenkarnasyonu "bir cin vakası"na bağlamaktadır ve reenkarnasyonu reddetmektedir.

2. görüş de reenkarnasyonu reddeden bir görüştür; fakat islam profesörleri tarafından Kuran-ı Kerim'e dayandırılarak savunulan bir görüştür. İslam profesörleri Kuran'da reenkarnasyonun varlığına ilişkin örnek olarak gösterilen Bakara suresi 28. ayeti ve Mumin suresi 11. ayeti öncelikle açıklama yoluna giderler. Mumin suresi 11. ayette: "Bizi 2 kere öldürdün, bizi 2 kere dirilttin. Şimdi günahlarımızı itiraf ettik. Buradan çıkış yolu yok mu?" şeklinde bir ifade yer almaktadır. Bakara suresi 28. ayette ise: "Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sonra öldürüleceksiniz. Sonra O sizi tekrar diriltecek". şeklinde bir ifade yer almaktadır. Reenkarnasyon savunucuları bu ayetlerde yer alan tekrar öldürme ve tekrar diriltilme olaylarını ruhun farklı bedenlerde tekrar hayat bulabileceği yönünde açıklamalara yormaktadırlar. İslam profesörlerinden bazıları Mumin suresinde geçen 2 kere öldürme ve 2 kere diriltme olayını, insanların dünyada ölmesi (1. ölüm), sonra kabirde kabir azabı için dirilmesi (1. dirilme), sonra mahşer öncesi ölmesi (2. ölüm) ve mahşerde tekrar dirilmesi (2. dirilme) şeklinde açıklamaktadırlar. İslam profesörlerinden bazıları da Duhan suresi 56. ayete vurgu yaparak ölüm olayının sadece bir kere olacağını ifade etmektedir. Duhan suresi 56. ayet: "Ölüm hali bir defa olacaktır, o da dünyadaki ömrün son bulması anlamına gelen ölümdür" şeklindedir. Bu profesörler, bedenin ruhla buluşmamış halinin Kuran'da ölüm olarak nitelendiğini, bu nedenle Bakara ve Mumin surelerinde geçen 2 kere ölme olayını, insanın cenin durumundayken yani ruh üfürülmeden önceki halleriyle ölü olduklarını söyleyerek bu ifadeleri bu şekilde açıklamaktadırlar.

Yukarıdaki 2 görüş de reenkarnasyonun kesinlikle olamayacağı yönündeki açıklamalardır. 
Gelelim reenkarnasyon savunucularına. Geleneksel islam felsefesinde, reenkarnasyon açık ve net bir şekilde reddedildiği için, reenkarnasyon savunucuları daha çok şamanizm, taoizm, "popüler" musevizm, hıristiyanlığın bazı mezhepleri, gnostisizm ve hinduizm gibi akımlarda görülmektedir. Şamanizme göre bir insan öldükten sonra o insanın "ruh" ve "gölge"si bedeninden ayrılır, ruh kurtun hükmettiği aleme giderken yeryüzündekilerin ilişki kurabilecekleri onun gölgesi olmaktadır. Yani şamanizme göre, ölen kişinin yeryüzündeki yansımaları onun ruhu değil gölgesidir (ruh çağırma seanslarında gölgelerle muhatap oluyoruz yani=)).

 
 "Gölgeler diyarın"nda yeniden doğmayı bekleyen ruh gölge ile birleşerek yeryüzünde tekrar doğmaktadır. Taoist görüşün reenkarnasyon inancı ise Taoizmin kutsal kitaplarından Chuang Tzu'da (M.Ö. 4 yy) şöyle belirtilmektedir:"Doğum başlangıç değildir, ölüm de son değildir. Varoluş sınırsız, sonsuzdur. Bir başlangıç noktası olmayan süreklilik söz konusudur. Sınırı olmayan varoluş (varlık) uzaydır. Başlangıç noktası olmayan süreklilik zamandır. Doğum da vardır, ölüm de, biri dışarı doğru olan sonuçtur, diğeri içeriye doğru olan sonuçtur. Böylece biçimi görmeksizin, İlahi olanın kapısından bir içeri, bir dışarı geçilir". İlahi olanın kapısından bir içeri, bir dışarı geçmek, yeniden doğuş kavramının bir ifadesi olabilir. Bu cümlede önemli olan bir diğer ifade de "biçimi görmeksizin" ifadesidir. Biçim burada "beden" anlamında kullanılmış olabilir. Ruh da bedenden önce varolduğundan, ruhun bedeni görmesi mümkün değildir. Modern musevizmde, kıyamet inanışına sahip geleneksel musevizmin aksine, ruh göçü-reenkarnasyon- anlayışı hakimdir. Örneğin, birçok Yahudi, Adem'in önce Nuh, sonra İbrahim, sonra da Musa olarak dünyaya geldiğine inanmaktadır. Modern musevilik anlayışının bir varyasyonu olan Kabala'da da ruhların tekamül için çeşitli enkarnasyonlardan (doğumdan) geçmesi gerektiği inanışı vardır. Hırıstiyanlıkta ise katolik teologlar tarafından reenkarnasyonun şiddetle reddedilmesine rağmen, "Christian Community, Liberal Catholic Church, Unity Church" vb. gibi birçok post-modern hıristiyan kurum ve mezhepleri reenkarnasyonun varolduğunu öne sürmektedir. Ruh göçünü kabul eden akımlardan biri olan Gnostisizm'de hakikatlere ulaşmak için dinlerin yetersiz olduğu, hakiki bilgilerin ancak ruhsal ve psişik gelişim yoluyla elde edilebileceği inancı vardır. Ruhsal ve psişik gelişim ise ruh göçüyle, yani reenkarnasyon ile sağlanmaktadır. Ruh göçü, Hinduizm'in de temel inanışıdır; fakat Hinduizm'deki ruh göçü, "tenasüh" kavramıyla açıklanmaktadır. Tenasüh kavramının reenkarnasyondan belirgin bir farkı vardır, reenkarnasyon inanışında ruhun tekrar dünyaya gelmesinin nedeni, tekamül edebilmesi, yani gelişme göstermesi içindir. Tenasühte ise ruh, bir önceki hayatını ne şekilde yaşadıysa, sonraki hayatında o yaşamının ceremesini çeker, yani bir önceki hayatına göre ya ödüllendirilir ya da cezalandırılır. Örneğin tenasühe göre bir ruh cezasını sonraki hayatında hayvan bedeninde can bularak çekebilmektedir. Reenkarnasyonda ise ruh için herhangi bir gerileme söz konusu değildir, sürekli bir gelişme çizgisi izlenir.

Şimdi biraz din felsefesinden sıyrılıp günlük hayatımıza dönüş yapalım ve son zamanlardaki reenkarnasyon araştırmalarına odaklanalım. Medyada son zamanlarda "reenkarnasyon vakası" adı altında sunulan pek çok haber dikkatinizi çekmiştir. Bu haberlerin ortak noktası, kişinin belli bir yaştan sonra (genellikle kendini bildiği yaş) yakın çevresine, "benim ailem siz değilsiniz, benim adım bu değil, gerçek adım bu, annem başka, babam başka, kardeşlerim başka..." şeklinde başlayan cümlelerle, başka birinin hayatını tüm detaylarıyla ve en önemlisi eksiksiz ve doğru bir biçimde anlatması ve kendisinin bu kişi olduğunu iddia etmesidir. Aslında olduğunu iddia ettiği kişi ise sizin de tahmin edebileceğiniz üzere "ölü"dür. Bu vakaların çoğunda ilginç olan nokta, ölen kişi ne şekilde öldüyse (trafik kazasında göğüs kafesine alınan bir darbe vb.), ölen kişi olduğunu iddia eden kişinin vücudunda o kazaya dair bir işaret olmasıdır (göğüsteki bir doğum izi gibi). Yapılan araştırmalar, geçmiş yaşamlarını hatırladıklarını söyleyen kişilerin iddialarını doğrulamıştır ve bu kişilerin ölen kişinin kendisiyle ve ailesiyle hiçöbir bağının olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Bu araştırmalarla ilgili detaylı bilgiler için Thomas Huxley'in "Evrim ve Etik" ve "Denemeler" kitapları incelenebilir. Ian Stevenson'un "Doğum İşaretleri" kitabı da bu araştırmalarla ilgili güncel bilgiler sunmaktadır. Bu gibi araştırmalar da reenkarnasyon savunucularının, reenkarnasyonun varlığına dair olan iddialarını kanıtlamak için kullandıkları temel dayanak noktasıdır.

Sonuç itibariyle, reenkarnasyon konusu oldukça derin bir konu olmakla birlikte, varlığı ya da yokluğu hala tam olarak açıklanamamış bir konudur. Bu durumda reenkarnasyonun varlığına inanıp inanmamak size kalıyor.  Ya  "Nihayet, onlardan birine ölüm gelip çattığında der ki, Rabbim beni geri gönder! Ta ki boşa geçirdiğim dünya hayatında artık iyi ameller işleyeyim.Hayır! O, söylediği boş bir laftan ibarettir. Onların arkalarında ise, yeniden diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır (Mü'minün-23/99-100) " ayetinin ışığında reenkarnasyon yoluyla geri gelmenin asla mümkün olamayacağını savunursunuz, ya da "Ben de cansız varlıkken öldüm, yetişip gelişen bitki oldum; bitkiyken öldüm, hayvan biçiminde tezahür ettim. Hayvanlıktan geçip öldüm, insan oldum; öyleyse ölmekten korkmak niye? Hiç daha kötüye dönüştüğüm, alçaldığım görüldü mü? (Mevlana Celaleddin Rumi)" sözü ışığında yeniden doğmanın ve her yeni doğuşta ruhun tekamül etmesinin mümkün olabileceğine inanabilirsiniz.
Ben yine konuyu Antik Mısır'ıma bağlayıp bitiricem=). Ne demiş İmhotep (The Mummy Returns): "Ölüm sadece bir başlangıçtır." Bu cümlede hem reenkarnasyonistler hem de anti-reenkarnasyonistler hemfikirdir umarım, dmi?! 











 Bi de üstüne ince bir Antik Mısır deyişi ekliyim tam olsun=)
Karin'den girdik, Amon-Ra'dan çıktık walla, eee kavram karmaşık olunca, anlat anlat bitmiyo ve düşündükçe de işin içinden çıkılamıyo, benden şimdilik bu kadar
Düşüncesiz Kalmayın, Esen Kalın...