1 Mart 2021 Pazartesi

Bir Hermes Trismegistus Felsefesi: Sınırsızlık, Sınırlılık İçinde Kavranamaz!

Antik dönemlerde yaşayan medeniyetlerde genellikle bir tanrıdan farklı isimlerle bahsedilirdi. Özellikle tanrılarının yerel karşılıklarını bulmaktan bir hayli hoşlanan Antik Yunanlılar, fethettikleri topraklarda keşfettikleri tanrılarda kendi tanrılarının özelliklerini gördükleri an o tanrıyı da sahiplenirdi. İki bölgenin tanrısı birleşerek daha güçlü bir tanrı ortaya çıkardı. Tıpkı Antik Mısır’ın Thoth’u ile Antik Yunan’ın Hermes’inin birleşmesiyle ortaya çıkan Hermes Trismegistus gibi.


Hermes Trismegistus burada elinde usturlap ile Güneş ve Ay'ın yanında tasvir edilmiş. Usturlap (yıldız-yakalar), astronomi ölçümlerinde gezegen konumlarını belirlemek için kullanılan bir ölçüm cihazıydı. İslam'da da namaz vakitleri usturlap ile hesaplanıyordu.

 

Thoth, Antik Mısır’da yazının mucidi ve Ay tanrısıydı. Yazıyı öğreten ve geliştiren oydu. Antik dönemlerde tanrılar zamanla farklı özellikler kazanabiliyordu. Bunu Thoth örneğinde de görüyoruz. Zira Thoth ilk zamanlar Ay ile ilişkilendirilirken zamanla Ay döngülerinin astrolojideki öneminin anlaşılmasıyla büyüyle de ilişkilendirilmiştir. Büyü ve yazı arasındaki ilişkinin güçlü olması sebebiyle de yazının mucidi olarak görülmeye başlanmıştır. Bu arada “büyü ve yazı arasındaki güçlü ilişki de nereden çıktı şimdi?” diye sorabilirsiniz. Konuyu çok dağıtmadan ve aradaki güçlü ilişki hakkında fikir sahibi olabilmeniz için kavramların etimolojik kökeni hakkında küçük bir açıklama yapayım: dilin yapısını ifade eden “gramer” sözcüğü, büyülerin yazılı olduğu kitap anlamına gelen “grimoire” kelimesinden türemiştir.

Süleyman'ın Anahtarı-Claviculus De Solomon-ünlü grimoire'lardan biridir. İçinde aşkta kazanma ve görünmezlik gibi büyüler, ölülerle iletişime geçme ve onları kontrol etme gibi pratikler, ritüellerde kullanılacak araç ve giyilecek giysiler gibi bilgiler yer alır.


Thoth’un Antik Yunan’daki karşılığı Hermes’ti. Nasıl ki Thoth, Antik Mısırlılar için Ay, büyü ve yazı tanrısıyken Hermes de Antik Yunanlılar için büyü ve yazı tanrısıydı. Yunanlılar İ.Ö. 332’de Büyük İskender komutasında Mısır’ı keşfettikleri zaman Thoth’ta kendi tanrıları Hermes’i gördüler. Thoth’un kutsal şehri ve kült merkezi Khnumu’ya da Hermapolis Magna (Büyük Hermapolis) adını verdiler. Bundan sonra Hermapolis, Thoth’un kült merkezi olarak anılmaya başlandı.  Thoth ve Hermes’in özdeşleştirilmesinden ise yeni bir tanrı figürü doğdu: Hermes Trismegistus.

Thoth'un kült merkezi kutsal şehri Hermapolis'in günümüzdeki görünümü

Hermes Trismegistus isminin anlamı “üç kere büyük/ermiş Hermes” demektir. Antik Mısır dilinde sıfattaki niteliğin en üst seviyesini gösteren en üstünlük derecesini ifade etmek için sözcükler üç kez yinelenirdi. Sözcüğün üç kere söylenmesiyle veya yazılmasıyla sözcüğün ifade ettiği isim yüceltilir (ululuğu ve kutsallığı artırılır) ve güçlendirilirdi. Burada “bir şeyi üç kere tekrar etme” geleneğine parantez açma ihtiyacı duyuyorum zira üç sayısına atfedilmiş kutsallığın ya da gücün varlığının antik dönemlerden günümüze kadar ulaştığı söylenebilir. Kültürümüzde de bunun yansımalarını görebiliriz. Örneğin gerçekleşmesinden korkulan bir şeyi savuşturmak için tahtaya üç kere vurma ve “Allah’ın hakkı üç’tür” inancı ve geleneği gibi uygulamalar, üç sayısına atfedilen gücü gözler önüne seren niteliktedir.

Soldaki Thoth tasviridir. Thoth, ibis başlı tasvir edilir. Zira isminin anlamı "O, ibis gibidir." demektir. Sağdaki ise Thoth ve Hermes figürlerinin birleşmesinden oluşan bir tanrı figürü olan Hermes Trismegistus.

Thoth ve Hermes’in birleşmesinden türeyen bir figür olan Hermes Trismegistus, zamanla büyü ve simya alanında oldukça önemli bir hale gelmiştir. Öğretisine ait metinlerin derlenmesiyle oluşan Hermetika, nam-ı diğer Zümrüt Tabletler, Hermes Trismegistus felsefesi hakkında bilgi verici nitelikte diyaloglar içerir. Hatta Zümrüt Tablet’lerin, ülkemizde yer alan Tyana Antik Kenti’ndeki Hermes heykelinin altında gizlenmiş bir mahzende altın bir tahtta oturan bir cesedin elinde bulunduğu iddia edilmektedir.

Zümrüt Tabletler'in bulunduğu iddia edilen Tyana Antik Kenti. Bor ilçesinde yer alır.

 
Hermes Trismegistus felsefesinin özünde makrokozmos (evren)-mikrokozmos (insan) anlayışı yatar. Yani insanın, evrenin bir tezahürü olduğu inanışı. Bu felsefe beraberinde doğanın bütünüyle bilinçli bir düzenin parçası olduğu, her şeyin bir yaşam gücünü paylaştığı ve evrenle insan arasındaki uyuma dair inanışları getirir. Böylece Hermetizmin ve Hermetizm’den doğan Batı Ezoterizmi’nin temelini oluşturan şu ilke ortaya çıkar:

“Aşağıda olan yukarıda olan gibidir.”

"Aşağıda olan yukarıda olan gibidir." felsefesinden (Hermetizm) türeyen Ezoterizme ve Okültizme ilişkin sembolizm 

Adının anlamı “üç kere büyük” Hermes olunca, Thoth ve Hermes dışında aynı figürle ilişkilendirilen üçüncü bir isimden de bu yazıda bahsetme ihtiyacı duydum. O da Hz. İdris.  Kur’an’da adı geçen İdris Peygamber’in, Antik Mısır’daki Thoth ve Antik Yunan’daki Hermes ile aynı kişi olduğu düşünülür. Zira sahip olduğu özellikler, söz konusu iki tanrı figürüyle oldukça benzer. Hz. İdris’in kalemle yazı yazan ve kumaşla elbise diken ilk insan olduğu, onun sayesinde insanların hayvan derisi giymekten kurtuldukları, kumaşı bulduğu ve yazı yazmayı geliştirdiği söylenir. Bu sebeple Antik Mısır ve Yunan papirüslerinde kendisinden “Terzi Hermes” olarak bahsedilir. İdeolojisine dair şu sözler de kendisine atfedilir:

“İnsanlar ölümlü tanrılardır, tanrılar da ölümsüz insanlardır.”

Michelangelo'nun Adem'in Yaratılışı adlı eseri, söz konusu felsefe ile ilişkilendirilmiş.

Terzi Hermes, Thoth, İdris ya da hepsinin toplamı olan Hermes Trismegistus’a ait olduğu düşünülen bu sözleri ve felsefesi ise şu şekilde açıklanır:

“Eşyanın dışı, içi gibidir; içle dış arasında hiçbir ayrılık yoktur. Küçük büyük gibidir. Küçükle büyük, arasında hiçbir ayrılık yoktur. Evrende hiçbir şey ne iç, ne dış, ne küçük, ne büyüktür. Bir tek yasa ve o yasanın gördüğü bir tek iş vardır. Bu sözlerin anlamını anlayan, gerçeği görür. Kimi insanlar bu anlayışları, olağanüstü çabaları ve yetkinlikleriyle öteki insanların görmediklerini görebilirler. Oysaki nedenler nedeni daima gizlidir. Çünkü sonsuzluk, pek kısa bir son olan zaman ve gene pek kısa bir son olan mekân içinde anlaşılamaz ve anlatılamaz. Bizler ancak, öldükten sonra onu anlayabilir ve anlatabiliriz. Çünkü yaşarken, zaman ve mekânla sınırlıyız. Sınırsızlık, sınırlılık içinde kavranamaz.”


Sınırsızlık, sınırlılık içinde açıklanamaz. İşte bu yüzden havsalamız çoğu şeyi açıklamakta ya da hayal etmekte yetersiz kalmaktadır: Biz niye varız? Neden yaratıldık? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Ölümden sonra ne olacak? Ölümden sonra bir hayat var mı? vb. sorular cevapsızdır. Bu sorular hakkında ancak Antik Mısır vb. medeniyetlere ait mitolojilerden, metinlerden ve/veya kutsal kitaplarda yazılanlardan yola çıkarak fikir yürütebiliyoruz. Tıpkı bu sorulara cevap veremediğimiz gibi yaratıcıyı da hayal edemiyoruz. Yani havsalamız, yaratıcıyı imgeleyemiyor, zira sınırlı havsalamızla sonsuz, zaman ve mekândan bağımsız olan yaratıcıyı hayal etmek pek mümkün görünmüyor. Çoğumuzun zihnindeki imgelem, mitolojik karakterlerin (Zeus, Ra vb.) tasvirlerinden ya da ressamların eserlerindeki tanrı figürleri gösterimlerinden ibaret. Çünkü tıpkı Terzi Hermes, Thoth, Hz. İdris ya da Hermes Trismegistus’un da dediği gibi:

“Sınırsızlık, sınırlılık içinde kavranamaz.”