26 Kasım 2018 Pazartesi

ANTİK MISIR SEMBOLLERİ VE BANA ÇAĞRIŞTIRDIKLARI


Antik Mısır’da çok sayıda sembol bulunmaktadır. Bu sembollerin hepsini tek bir yazıda paylaşmak yerine günlük hayatta özellikle takılarda ve süs eşyalarında görmeniz muhtemel ve benim de sıklıkla aksesuar olarak kullanmayı tercih ettiğim bazı sembollerin anlamlarını ve bazılarının bana çağrıştırdıklarını ana hatlarıyla açıklamaya çalıştım. Bunu yaparken yazdıklarımın daha iyi anlaşılması adına Harry Potter ve Yüzüklerin Efendisi gibi evrenlerde geçen kimi sembollerle Antik Mısır sembolleri arasında bağlantılar kurdum (bence kurduğum bağlantılar zorlama değil; ama buna okuyup siz karar verin=)). Umarım yazdıklarımı okuduktan sonra Ankh’ın haç ile alakasının olmadığını (ya da La Casa de Papel’deki Tokio’nun kolyesinden ibaret olmadığını-ki çoğu yerde Tokio kolyesi diye pazarlanıyor, biraz sinirime dokunmuyor değil =)) ya da sonsuzluk işaretinin sekiz rakamından ibaret olmadığını anlamış olursunuz.
ANKH:

Antik Mısır’da en sık kullanılan sembollerden biri olan Ankh, yaşamı ve ölümsüzlüğü simgeler. Bunun dışında Antik Mısır’da Nil’in taşmasıyla gelen bereketi sembolize eden kadın ve erkek arasındaki, diğer bir deyişle Osiris’le (yeraltı ve ölüler tanrısı) İsis (yeryüzü, bereket ve büyüler tanrıçası) arasındaki birleşmeyi anlatan bir semboldür. Bu sebeple söz konusu sembol, “Nil’in anahtarı” ismiyle de anılmaktadır. 
ANKH SEMBOLÜ


Bu anlamları dışında “saflaştırma”, “suya hayat gücü verme” ve “gizli olanı görme” gücü gibi anlamlara sahip olması, onun “yeraltı dünyasının anahtarı”, “ölümsüzlüğün anahtarı” gibi isimler kazanmasına da yol açmıştır. Genelde alnının ortasında bu sembolü tutar vaziyette resmedilen tanrı ve tanrıçaların inisiye oldukları, saklı olanı görebildikleri, duru görü ve hayat verme gücü barındırdıkları gibi çıkarımlar yapmak mümkündür.
RESİMDE TANRIÇA MAAT VE TANRI HORUS, ELLERİNDE ANKH TUTAR VAZİYETTE, TEPELERİNDE İSE  KHEPER, ONLARI GÖZETİYOR
HORUS’UN GÖZÜ (THE EYE OF HORUS):
“Wadjet” ya da “Udjat” olarak da bilinen Horus’un gözü sembolü koruma, iyileştirme, sağlık ve soylu gücü gibi anlamlara gelmektedir. Ay’ın sembolü olarak da bilinmektedir. Horus’un sol gözünü ifade etmektedir.
HORUS'UN GÖZÜ (HORUS'UN SOL GÖZÜ)

Sembolün mitolojik kökenine bakıldığında Osiris’in Seth tarafından öldürülmesinden sonra Horus ve Seth arasında çıkan kavgada Seth’in, Horus’un sol gözünü çıkardığı anlatılır. Sonrasında Hathor’un ya da Thoth’un büyü yardımıyla Horus’un sol gözünü iyileştirdiği ve Horus’un bu gözü Babası Osiris’i hayata döndürmek için ona adadığı anlatılır. Bu nedenle bu sembol “fedakarlık” anlamına da gelmektedir.
HORUS (SOLDAKİ) VE SETH (SAĞDAKİ) ARASINDAKİ SAVAŞIN GÖSTERİMİ. ÇİZİMLERE BAKILDIĞINDA ANKH VE SCARABEUS GİBİ YENİDEN DOĞUM VE YAŞAM SEMBOLLERİNİN KULLANILDIĞI GÖRÜLMEKTE. NE DE OLSA SÖZ KONUSU SAVAŞ SONUCUNDA HER NE KADAR HORUS SOL GÖZÜNÜ KAYBETMİŞ OLSA DA YAPTIĞI FEDAKARLIK SONUCUNDA OSİRİS YENİDEN HAYATA DÖNDÜRÜLMÜŞTÜR.
Bunun dışında bu sembolün sadece tek bir yaratıcı olduğunun matematiksel gösterimini sağladığı yönünde açıklamalar da mevcuttur. Şöyle ki, sembolün boşluk kısımlarına denk gelecek şekilde bir bütünün yarısı ve sonra da onun yarısı ( 1 /2 , 1/4 gibi) yazılır ve yazılan tüm yarımlar toplandıktan sonra 63/64 elde edilir ve hiçbir zaman 64/64, yani 1’in kendisine ulaşılamaz. Çünkü 1 olan sadece yaratıcıdır.
YARATICININ BİRLİĞİNİN MATEMATİKSEL GÖSTERİMİ . AYRICA HER BİR YARIMIN NE ANLAMA GELDİĞİNİ DE BU GÖSTERİMDE GÖRMENİZ MÜMKÜN
RA’NIN GÖZÜ (THE EYE OF RA):
Bu sembol, Horus’un sağ gözünü ifade etmektedir ve Ra’nın gözü olarak isimlendirilmektedir. Ayrıca Mısır mitolojisindeki Wadjet, Hathor, Mut, Sekhmet ve Bastet gibi çoğu tanrıçanın kişileştirilmiş bir yansıması olarak gösterilmektedir. Ra’nın Güneş tanrısı olması sebebiyle söz konusu sembol de Güneş’i ifade etmektedir.
RA'NIN GÖZÜ (HORUS'UN SAĞ GÖZÜ)
Sembolün  insanoğlunun 3. gözü olan epifiz bezine benzerliği de son zamanlarda sıklıkla tartışılagelen bir konudur. Epifiz bezinin insanların hisler dünyasıyla bağlantısı ve duru görü yeteneklerinin merkezi olduğu düşünüldüğünde sembolün neden epifiz bezine benzediğini anlamak kolaylaşır. (Meraklısına: epifiz bezinizi aktive etmek için onu astral tortulardan arındırmanız gerekir, bunun için de gece saat 11.00-3.00 arası karanlık bir ortamda uyumanız gerekir, bununla birlikte mum ışığının da epifiz bezini aktive edici özellikte olduğu düşünülür. Tüm bunların dışında diş macunlarında bulunan florür maddesinin, epifiz bezini negatif yönde etkilediği tespit edilmiştir. Bu sebeple florürsüz diş macunları kullansanız daha iyi olur sanki (paradontax orijinal gibi, piyasada florürsüz tek diş macunu olarak ona rastladım, başka bildiğiniz markalar varsa paylaşabilirsiniz =)).
RA'NIN GÖZÜ'NÜN EPİFİZ BEZİ İLE OLAN BENZERLİĞİNİ BU GÖRSELDE GÖRMENİZ MÜMKÜN

OUROBOROS:
Bu sembol de Antik Mısır’da Güneş diski ve Güneş tanrısı Ra’nın bir yansıması olan Aten’in yolculuğunu anlatması sebebiyle Güneş’i ifade eden sembollerden biridir. Buna ilaveten bu sembol yeniden doğumun ve sürekliliğin de bir ifadesidir. Antik Mısır’ın Ölüler Kitabı’nda “kendini yutan yılan”, “kendi kuyruğunu yutan yılan” gibi ifadelerle anlatılan bu sembol, Nun’un kaotik sularından (yaradılışın başladığı ilk/ilkel su) gelen ilk tanrı olan Atum ile ilişkilendirilmektedir. Öyle ki Atum da bu kaotik sudan doğan ve kendini her sabah yenileyen sürüngenimsi bir varlık olarak anlatılmaktadır.
İsme bakarsanız Antik Mısır dilinde olmadığını anlarsınız. Zaten bu sembole ismi Antik Yunanlılar tarafından verilmiştir.
OUROBOROS SEMBOLÜ

Bu sembol sonsuz döngüyü göstermesi açısından “sonsuzluk” anlamına da gelmektedir. Böylece günümüzde de kullanılan yatay sekiz şeklindeki sembolün kökeninin (bilmiyor iseniz) Ouroboros’a dayandığını öğrenmiş oldunuz.
TARİHTE BULUNMUŞ EN ESKİ OUROBOROS ÇİZİMİ

SCARABEUS:
Bu sembol de tıpkı Ankh gibi Antik Mısır’ın en önemli sembollerinden biridir. Scarab böceği (Türkçede “bok böceği” olarak bilinir, İngilizcesi “dung beetle”) Güneş’i sembolize ettiği gibi “yeniden doğuş”, “hayat bulma” ve “dönüşüm” gibi anlamlara da gelmektedir (belki bazılarınızın aklına Kafka’nın “Dönüşüm” romanı gelmiştir, okuyanların bildiği üzere romandaki kahramanımız Gregor Samsa bir böceğe dönüşüyor idi, kim bilir belki Kafka da Antik Mısır sembolü Scarabeus’tan etkilenmiştir, bu konuyu da araştırılacaklar listesine alıyorum).
SCARABEUS (MUMYA FİLMİNDEN HATIRLARSINIZ)

Scarab böceklerinin özelliği kendi dışkılarını küçük toplar halinde yuvarlayıp yumurtalarını bu kozanın içinde saklamalarıdır. Dışkı topunun içinde görünmez hale gelen bu yumurtalar böylece tehlikeden uzak hayat bulmaktadır. Dışkı topunun bir nevi hayat bulması, Antik Mısırlıların Scarab böceklerini “yoktan var eden” konumuna yükseltmelerine yol açmış ve bu böcekleri yaşam, ölümsüzlük ve varoluş gibi anlamlarla ilişkilendirmişlerdir. Hatta Antik Mısır’da o kadar kutsal sayılmışlardır ki, Antil Mısırlılar bu böcekleri tanrılaştırmışlardır (Meraklısına:  Antik Mısır’da Scarab böceği tanrısı Kheper’dir).
TANRILAŞTIRILMIŞ SCARABEUS-SCARABEUS TANRISI-KHEPER

Bu böceklerin kutsallığını Mısır’ın Ölüler kitabında bir parça olarak yer alan Ani Papirüsü’nde de görmek mümkün. Şimdi başyazman Ani’nin Scarab böceğine nasıl atıf yaptığına bir bakalım:

“…Mısırlılar arasında bilinen kara böcek, tanrı değildir; sadece onun sembolüdür. Çünkü o böcek, ayaklarıyla çamurları yuvarlar ve yumurtalarını yaptığı topların içine koyar; aynen Yaratıcı’nın dünyaları yuvarlayıp üzerine yaşamı koyduğu gibi…” (Ani, Firavun Leti ’nin başyazmanı ve arkadaşı, M.Ö. 3500).

KA-RUH SEMBOLÜ:
Ka’nın Antik Mısır’daki kelime anlamı “ruh”tur ve tanrıça Heket (Meraklısına: Türk mitolojisinde Umay’ın karşılığıdır) tarafından bebeklere üflenen ilk nefes anlamına gelmektedir. Ka, Antik Mısırlılara göre kişinin asla ölmeyen parçasıdır ve yaşayacağı bir beden bulduğu sürece de ölmez (burada da aklıma Harry Potter ve Rowling gelmiyor değil. Okuyanlar bilir H.P. evreninde “horcrux”-Türkçesi hortkuluk- gerçeği vardır. Ölümsüz olmak isteyen büyücü, bazı objeleri horcrux haline getirir ve ruhunun parçalarını bu objelerin içine saklar. Böylece ölse bile ölen yalnızca bedeni olacaktır; fakat ruhunun parçalarını sakladığı horcruxlar etraftadır ve böylece tekrar hayata dönebilir, tıpkı Antik Mısırlıların ölülerin iç organlarını sakladıkları ve Ka’ların bu kaplarda barındığına inandıkları için kutsal saydıkları kanopik kaplar gibi, acaba Rowling de Kafka gibi Antik Mısır’dan mı etkilendi? Bunu da araştırılacaklar listesine alıyorum=)).
KA SEMBOLÜ
ANTİK MISIR'DA ÖLÜLERİN İÇ ORGANLARININ SAKLANDIĞI KANOPİK KAPLAR. KAPLARIN HER BİRİ FARKLI BİR ORGANI TAŞIMAKLA GÖREVLİDİR VE HER BİRİNİN İSMİ VARDIR. SOLDAN SAĞA: IMSETHY:İNSAN BAŞLIDIR VE KARACİĞERLERİ TAŞIR, DUAMUTEF: ÇAKAL BAŞLIDIR VE MİDEYİ TAŞIR, QEBEHSENUEF: ŞAHİN BAŞLIDIR VE BAĞIRSAKLARI TAŞIR, HAPY: BABUN BAŞLIDIR VE  AKCİĞERLERİ TAŞIR. 

Antik Mısırlıların ölülerini mumyalama sebeplerinden biri de Ka’larına her zaman yaşama imkanı bulma çabalarıdır. Antik Mısırlılar ölen kişinin mumyalanmaması halinde ve/veya mumyasının zarar görmesi halinde sonsuz yaşama asla kavuşamayacaklarını düşünmekteydiler. Bu sebeple günümüze kadar bozulmadan gelen mumyalar gördüğümüz zaman şaşırmamamız gerekir (Meraklısına: Antik Mısır’da ilk ve bence tek kadın firavun olan Hatshepsut hükümdarlığı boyunca pek çok düşman kazanmıştı, ve kendisinden bir hayli nefret edilmiş olacak ki ölümünden sonra mumyası tahrip edilmiş ve mezar duvarlarından ismi kazınarak silinmişti, böylece Ka’sı yaşamına devam edecek beden bulamayacak ve ruhu hiçbir zaman ölümsüzlüğe kavuşamayacaktı).
BUNLAR DA H.P. EVRENİNİN BİR NEVİ KANOPİK KAPLARI=)

Ya mumya demişken aklıma 2. Ramses’in mumyasının başına gelen trajikomik olay geldi. Sizlerle paylaşayım: Şöyle ki 2. Ramses’in mumyası, üzerinde mantar büyümesi olduğu ve bu sebeple çürüyüp yok olma tehlikesi altında olduğu gerekçesiyle incelenmek üzere Fransa’ya götürülmesi gerekiyordu; fakat Fransız yasalarına göre ülkeye ölü ya da diri fark etmez giren herkes, Fransız pasaportuna sahip olmalıydı. Bu nedenle Mısır hükümeti 3000 yıl önce ölmüş olan firavunun Fransa’ya girebilmesi için ona pasaport çıkartmış ve kral (merhum) olarak etiketlemiştir. Mumya Fransa’ya indiğinde ise kendisine, kraliyet mensubu muamelesi yapılmış ve cenaze töreni düzenlenmiştir.
2. RAMSES'İN PASAPORTU

BA:
Ba, Antik Mısır’da ruhun kişilikle ilişkilendirilen bir parçası olarak tanımlanmaktaydı. Kişinin ölümünden sonra Ba’sı Ka ile bütünleşmekteydi. Bu kavram konusunda çeşitli tartışmalar olmakla birlikte Ba’yı kişinin yaşarken sahip olduğu fiziksel görünüşü, fiziksel varlığı ile ilişkilendiren ejiptologlar da bulunmaktadır.
BA SEMBOLÜ

MAAT'IN TÜYÜ:
Maat’ın Tüyü Antik Mısır’da adaletin sembolize edilmiş halidir. Zaten tanrıça Maat da Antik Mısır’da adalet tanrıçasıdır. 
MAAT'IN TÜYÜ

Antik Mısır’ın ölümden sonrasını anlatan çizimlerinde ölen kişinin yeraltı anlamına gelen Duat’a geldiği ve kalbinin Anubis tarafından adalet tartısına koyulduğu, tartının diğer kefesine ise Maat’ın Tüyü’nün yerleştirildiği görülmektedir. Ölen kişinin kalbinin tüyden ağır gelmesi durumunda kişinin, yaşarken kötü bir insan olduğu ve bu sebeple kalbinin ağırlaştığı anlaşılarak kalbi, ruh yiyen tanrıça Ammit [H.P evrenindeki ruh emicilerden (dementor) ya da orta dünyadaki tip olarak benzedikleri Nazgullerden bile korkunç] tarafından yenilmekte ve kişi sonsuza dek yeraltında kalmak üzere lanetlenmektedir. Öte yandan kişinin kalbinin tüyle eşit veya tüyden hafif gelmesi durumunda ise onun yaşarken iyi bir insan olduğu anlaşılmakta ve kişi, Osiris tarafından yönetilen cennet olan Aaru’ya girmeye ve sonsuza dek orada yaşamaya hak kazanmaktadır.
H.P. EVRENİNDEKİ RUH EMİCİLER
LOTR EVRENİNDEKİ BİR NAZGUL

ANTİK MISIR'DA KİŞİNİN ÖLDÜKTEN SONRA BAŞINA GELENLERİN GÖSTERİMİ. BURADA ÖLEN HUNEFER'İN ANUBİS TARAFINDAN DUAT'A (YERALTI) GETİRİLDİĞİ, SONRASINDA KALBİNİN TARTIDA MAAT'İN TÜYÜ İLE TARTILDIĞI, KALBİNİN TÜYDEN HAFİF GELDİĞİ (DEMEK Kİ YAŞARKEN İYİ BİR İNSANMIŞ), BU SEBEPLE RUH YİYEN TANRIÇA AMMİT'İ GEÇİP DİREKT OSİRİS'İN HUZURUNA GETİRİLDİĞİ VE OSİRİS TARAFINDAN AARU'YA (CENNET) KABUL EDİLDİĞİ ANLATILMAKTADIR.
Not: "Yazar Antik Mısır uzmanı, ejiptolog veya arkeolog değildir (her ne kadar çok istese de=)). Sadece Antik Mısır'a ve Antik Mısır mitolojisine gönül vermiş bir araştırmacıdır. Bu sebeple  yazar, sürçülisan ettiyse affınıza sığınmaktadır=) " diyerek Mısır'ın Ölüler Kitabı'ndan bir parça olan ve Scarabeus sembolünü açıklarken de atıfta bulunduğum, çok sevdiğim ve anlamında boğulduğum  Ani Papirüsü'nü sizinle paylaşarak yazıyı sonlandırmak isterim:

Ey insanoğlu; bu parşömende yazılı olanları iyi oku. Oku; burada var olmadığın günleri bulacaksın, eğer tanrıların bahşettiği bilgeliğe sahipsen…
Oku çocuğum; çok uzaklardan sana henüz ulaşan geçmişin ve geleceğin sırlarını oku…
İnsanoğlu, ebediyetten bugüne; sadece burada yaşamadı; birçok yerde, birçok zamanda, birçok dünyada yaşadı; her birinin arasında karanlıklar perdesi vardı;
Ve şimdi kapılar açılacak ve başlangıçtan beri var olan tüm karanlık tüneller aydınlanıp görünecekler; inancımız bize sonsuz yaşamı öğretti; şimdi ebediyeti, sonun ve başlangıcın olmadığım anladık; Bu bir sonsuz daire… Bu nedenle; çember yasasına göre; eğer bir tek şey doğruysa öteki her şey doğrudur; öyle ki; bizler daima yaşadık… Yaratıcı, insanoğlunun gözlerine birçok yüzünü, çeşitli ahitlerle gösterdi; aslında O, birdir. O, istedi ki; tek bir tanrı olarak bilinsin; çünkü henüz her şey yanlıştı, her şeyin doğru olması için…
Özümüz; ki o bizim ruhsal benimizdir; kendisini! Bize çeşitli yollarla gösterir… Bilginin perdesi, sonsuzluktan gelir ve bu perde, herkeste gizlidir; mûcizelerin gücü ile bize gerçeğin bir an için görünmesi özellikle yapılanmıştır… Mısırlılar arasında bilinen kara böcek, tanrı değildir, sadece onun sembolüdür. Çünkü o böcek, ayaklarıyla çamurları yuvarlar ve yumurtalarını yaptığı topların içine koyar; aynen Yaratıcı’nın dünyaları yuvarlayıp üzerine yaşamı koyduğu gibi…
Bütün tanrılar; bir olarak sevgi ödülünü dünyaya verdiler. Hiçbir kesinti, duraklama olmaksızın… İnançlar bize açıkça öğretti, belki sizlere de; yaşam ölümle son bulmuyor ve bilin ki sevgi, tüm yaşamın rûhudur. Sonsuzluk boyunca sürdürülmelidir. Görünmeyen zamanların kudreti, ruhların tümünü bağlayacak; dünya öldüğünde; sona gelindiğinde ve bu arada bütün ayrı geçmişler onlara açıklanmış olacak...

20 Temmuz 2018 Cuma

Dev Granit Lahit, Lanetler, Mucizeler, Fernweh (!) ve Daha Bir Sürü Şey


Mısır’daki İskenderiye kentinde yaklaşık 10 gün önce inşaat çalışmaları sırasında bulunan dev granit lahit, pek çok iddia ve teoriyi de beraberinde getirdi; çünkü bu lahit gömüldüğünden beri hiç açılmamıştı, bunu 2000 yıldır bozulmadan duran mührü göstermekteydi. Ayrıca bu dev granit lahit, şimdiye kadar Mısır kazılarında ortaya çıkarılan lahitlerden çok farklıydı. Ne de olsa 30 tonluk bir granitti. Keşiften sonra bu 30 tonluk dev granitin nasıl açılacağının dışında, içinde ne olacağı konusunda da pek çok iddia ortaya atıldı.
Dev granit lahdin bulunduğu alan

Bulunan granit lahit
Bilindiği üzere 1922 yılında keşfedilen Tutankhamon’un mezarı ve lahdi beraberinde pek çok ölüm getirmişti. Her ne kadar sonrasında yapılan incelemeler bu ölümlerin mumya tozundan kaynaklandığını ortaya koymuş olsa da bana göre Lord Carnarvon’un ölümü çok trajik ve bir o kadar da gizemliydi (konuyla ilgili detaylı bilgi için "Tutankamon'un Laneti" başlıklı yazıma bakabilirsiniz). Hal böyle olunca ve tabi ki biraz da Hollywood’un etkisiyle olacak, lanetli lahit söylentileri bu dev granit lahit için de aldı başını gitti. 

Mühür deyince aklıma geldi. Yukarıda görmüş olduğunuz, Tutankamon'un mezarını koruyan mühür. Çok etkileyici değil mi!
Lahdin Büyük İskender’e ait olabileceğini düşünenler bir yana (çünkü bulunduğu yerin yakınlarında su mermerinden yapılmış bir büst bulunmuştu ve bence Büyük İskender’i andırıyor=)), açılmasıyla dünyaya lanet getireceğini söyleyenler bir yana derken (bknz: Mumya (The Mummy) filminde Imhotep’in Ölüler Kitabı’ndaki büyülü sözler söylenerek hayata dönmesiyle gelen 7 lanet gibi) dev granit lahit geçtiğimiz günlerde açıldı. 

Bahsi geçen su mermerinden yapılmış büst.  Bence Büyük İskender'e  benziyor; ama değil sanki, bilemedim...
Lahdin içinde ne bir mumya, ne de değerli eşyalar vardı. Aksine lahit, yarısına kadar lağım suyuyla doluydu ve içinde 3 adet iskelet vardı. Şimdi kafamdaki deli sorular kısmına geçelim:

1) 2000 yıldır açılmamış olan, etrafındaki harç tabakası hiç bozulmamış ve mührü de kırılmamış olan bu granit lahdin içine lağım suyu nasıl girmiş olabilir?
Lağım suyu içindeki 3 iskelet
 2) Lahdin içindeki iskeletler madem mumyalanmayacaktı, o zaman bu dev granit lahdin içine neden koyuldular? Hem de üçü birden? İsraf değil mi!!=) (Normal şartlar altında bu durum Antik Mısır adetlerine bir hayli ters, mumyalanmayacak olan bedenler-ki bunlar genelde varlıklı olmayan kesim olur-çöl kumlarına gömülür ve burada doğal bir şekilde mumyalanır-“o zaman masrafa ne gerek var ki?” dediğinizi duyar gibi oldum; ama Antik Mısır inanışına göre değerli eşyalarla ve mumyalanmış bir şekilde gömülürsen ölümden sonraki hayatın da zenginlik içinde geçer ve sıkıntı yaşamazsın, ne de olsa her şeyin bir anlamı, bir usulü var=D).

3) Aman Allahımm! Aklıma Hom-Dai laneti geliyor. Yine Mumya filmlerini izleyenler bilir (Imhotep’in başına gelenler), Hom-Dai cezası, çok büyük ve affı mümkün olmayan suç işlemiş olanların içi “scarabeus”larla (nam-ı diğer bok böceği, bizim karafatmalara benzerler, ama Mısır sembolizminde anlamı büyük, o yüzden böcek deyip geçmeyiniz) dolu mezara kanlı canlı koyularak gömülmesidir. Bulunan dev granit lahitten de sadece iskeletler çıkınca aklıma Hom-Dai gelmedi değil hani. Ama  lahitte bulunan scarabeus kalıntılarına dair bir şey görmedim/okumadım henüz. O yüzden bu ihtimali şimdilik rafa kaldırıp sizlere tarihte yaşanmış olan ve Antik Mısır lanetlerine bağlanan birkaç örnek hikaye vermek isterim .
Hom-Dai cezasına çarptırılmış İmhotep, Mumya filminden bir sahne
 Titanik’i Mumya mı Batırdı?
Aslında bu hikayede gerçek bir mumya yok. Sadece kimliği belirsiz bir kadının boyalı bir mumya tabutu var. Bu mumya tabutu olayın öncesinde Londra’daki British Museum’da sergilenirken bir fotoğrafçı bu tabutun fotoğrafını çeker. Sonrasında büyük bir dehşet yaşar, çünkü fotoğrafı çekerken bir kadının hayaletinin ortaya çıktığını görmüştür. Olaydan sonra bir gün müze bekçisi de garip bir şekilde ölür. Hal böyle olunca müze bu mumya tabutunun lanetli olduğuna kanaat getirir ve mümkün olduğunca hızlı bir şekilde bu tabutu elden çıkarmak ister. Sonrasında müze bu tabutu Amerikalı bir arkeologa satar. Bu arkeolog bilin bakalım bu tabutu Amerika’ya neyle götürecektir? Tabi ki Titanik’le. Bu sebeple bazıları Titanik’in batmasını bu “lanetli” tabuta bağlar. (Not: Aslında lanetli olduğu söylenen bu tabut hiçbir zaman British Museum dışına çıkmamıştır=) ).

Titanik'i batırdığı iddia edilen, ama olay sırasındayken British Museum'da olduğu söylenen mumya tabutu=)

Yer altı ve Ölüler Tanrısı Osiris’in Laneti mi?
1971 yılında Sakkara’daki kazılar sırasında Ejiptolojist Emery, Osiris’in küçük bir heykelini bulur. Sonrasında o ve asistanı, köy yakınlarında kaldıkları yere dönerler. Emery dinlenmek için odasına çekilir. Kısa bir süre sonra asistani Emery’nin çığlıklarını duyar. Hemen yanına koşar; fakat Emery bir tür travma geçirmektedir. Emery’nin sağ tarafına felç inmiştir ve bir gün sonra da ölür. 
Osiris heykeli örneği
 Mumya’nın Mucizesi (Her zaman lanet getirecek değil ya=))
Genç adam bir gün Kahire’deki Mısır Müzesi’ni ziyaret eder. Ee, ne var bunda? Ejiptolojist Zahi Hawass’a göre bu genç adam çok hastaymış; taa ki müzedeki Kral 1. Ahmose’un mumyasına bakana kadar. O olaydan sonra genç adam hızla iyileşmeye başlamış. Yani mumyamız bu sefer lanet değil mucize getirmiş. 

Genç adamı iyileştirdiği düşünülen Kral Ahmose'un mumyası

Bu hikayeler bir yana dursun, geçenlerde hala Antik Mısır’a (çünkü ben onu Antik haliyle seviyorum=D) gidemeyişime, piramitleri dünya gözüyle göremeyişime, müzelerde sabahlayamayışıma söylenirken, hayatımda hiç gitmediğim bir yeri-yani Antik Mısır’ı- ne kadar özlediğimi fark edip şaşırdım. Kendi kendime sordum: “İnsan hiç gitmediği bir yeri özleyebilir mi?!”. Cevabı kısa bir süre sonra buldum: Fernweh Sendromu!

Fernweh, Almanca kökenli bir kelime olup “insanın daha önce gidip görmediği bir yere duyduğu özlem” anlamına geliyormuş. Pek çok kelimeyle bile anlatılması zor olay bu duygu durumunu tek bir kelimeyle anlatabilmek çok güzel. Böyle kelimeleri severim.  Demek ki böyle durumlar olabiliyormuş, delirmiyormuşum=)
Antik Mısır'ı düşlüyorum gözlerim kapalı! İşte bunlar hep Fernweh=D
 Bu da benden bonus kelimesi olsun: “Alexithymia”, Yunanca kökenli bir kelime olup “duyguların kelimelerle açıklanamaması durumu” anlamına geliyormuş.

O zaman şöyle bitirelim: Alexithymiatic fernweh’teyim=D