9 Ocak 2015 Cuma

İnsan Irkının Kökenleri, Sürüngenimsi Irk ve Kutsal Semboller-Bölüm I



Bu yazı içerisinde, dünyayı kontrol eden kardeşlik örgütlerinden tutun da bu örgütlerin dünya dışı varlıklarla olan ilişkisini, üstün ırk olarak nitelendirilen Aryanları ve bu ırkın sürüngenimsi varlıklarla (Reptilians) olan ilişkilerini,  Hz. İbrahim’in Firavun Akhenaton, Hz. Musa’nın ise General Moşe isminde bir Mısırlı olabilme ihtimalini ve bu bahsettiklerimin Türkiye ile olan bağlantısını bulabileceksiniz. Baştan söylemem gerekir ki bu konulara ilgisi olmayanlar şu anda bu yazıyı okumaktan vazgeçsinler; zira burada anlatılanlardan hiçbir şey anlamayacak ve yazılanları vakit kaybı olarak değerlendirebileceklerdir, ki bana göre bu yazılar “vakit kaybı” olarak nitelendirilmeyi KESİNLİKLE hak etmemektedir.
Hepimiz duymuşuzdur “Mason”, “İlluminati”, ve/veya bu örgütlerin insanın bilinçaltına olan alakalarını (subliminal mesaj vb. gibi) ve zihin kontrollerini. Peki bu örgütlerin kökeni nereye/kimleri dayanıyor? Bu örgütler ilk ne zaman ortaya çıktı? Başında kim/ler vardı? Bu örgütlerin asıl amaçları nedir? Bu örgütlere 5N1K olarak yaklaşıldığında ortaya çıkan bilgiler ise aslında tüm insanlığı ilgilendiren cinsten…

Yapılan araştırmalar, dünyayı kontrol eden kardeşlik örgütlerinin temelinin, Babil’in Aryan rahiplerine kadar uzandığını ortaya çıkarmıştır. Aryan ırkı hakkında günümüzde yapılmış olan pek çok çalışma mevcuttur. Aslında popüler kültürde Aryan ismi, Nazilerin ırkçı politikaları sonucunda ulaşmak istedikleri üstün ırk, ya da Alman filozof Nietzsche’nin tabiriyle üstinsan olarak nitelendirilen ırkın ismi olarak geçmektedir. Naziler Aryanları üstün ırk, diğer bir deyişle en saf ırk olarak nitelemekte ve bu ırkın kayıp kıta Atlantis’in en saf ırkı olduğuna inanmaktalar. Ayrıca Naziler, İskandinavların (günümüz Alman vatandaşları) diğer tüm ırklardan üstün en saf ırk olduğunu düşünmekte ve Aryan olduklarını kanıtlamaya çalışmaktadır. İskandinavcılık (Ost) olarak da isimlendirilen, Nazilerin bu genel planına göre Slav ırkı Doğu-Merkez Avrupa’dan kovulmak üzere çıkarılmalı ve öldürülmelidir. İşte bu planlarını gerçekleştirmek için Naziler Polonyalıları, Yahudileri ve Romanların büyük çoğunluğunu, Aryan ırkına tehlike oluşturduğu gerekçesiyle öldürmüştür; çünkü onlara göre Aryan ırkına mensup olduklarını düşündükleri İskandinav ırkı en saf ırk olarak kalmalı ve diğer ırklarla karışmamalıdır. Adolf Hitler’in de bu düşünce ve plan çerçevesinde, ve Aryan saflığını kaybetmemek adına, genetik olarak insan ırkının ıslahı (öjenizm) için pek çok deneyi teşvik ettiği, hatta yazının devamında bahsi geçecek olan sürüngenimsi ırk (Reptilians) ile irtibat halinde pek çok ciddi deneyi hayata geçirdiği düşünülmektedir.

Gelelim Babil’e. Babil’in kurucusu, Titanların soyundan gelen Nemrud’du. Titanlar ise Nuh’un soyundan gelmekteydi. Babil’in kurucusu olan Nemrud’un karısı ise Semiramis’ti. Semiramis’e “Göklerin Kraliçesi” (Rhea), “Tanrıların Bakire Anası” ve bazen de “Büyük Dünya Ana” (Ningurşag) denmekteydi. Semiramis’e “Astarte” diye tapılmaktaydı. Astarte,  “kuleleri inşa eden kadın” anlamına geliyordu. Bu kulenin, Nemrud’un inşa ettirdiği söylenen ve hakkında türlü türlü rivayetler bulunan (bknz: dillerin doğuşu, Cebrail’in kırbacıyla kuleyi yerle bir etmesi vb. gibi) Babil Kulesi olduğu düşünülmektedir.

Nemrud ve eşi Semiramis, balık sembolü ile gösterilmekteydi. Balık sembolü, ilk Hıristiyanlıkta da sıklıkla kullanılan gizli bir semboldü. Ichthys, Yunanca balık anlamına gelen bir kelimedir ve aynı zamanda antik deniz tanrıçası Atargatis’in oğludur. Farklı kültürlerde ve mitolojilerde denk düşen kişilikler ve balık sembolleri anlam ve kullanım açısından farklılık gösterse de genelde bereketi temsilen, cinsi vurgulara sahipti. Bunun bir örneği Mısır mitolojisinde görülebilir. Bereketi temsil etmesinin yanı sıra balık belirli kültürlerde reenkarnasyon ve hayatın (veya hayat gücünün) sembolü olmuştur. Balık sembolü, Hz. Musa ve genç yardımcısının “iki denizin birleştiği yere” yaptıkları yolculukta da geçmektedir.

"Hani Musa genç yardımcısına demişti: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim" (Kehf, 18/60).
Balık, buluşma yerinin tam olarak belirlenmesinde bir işaret olmuştur.
"Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu. (Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: "Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk." (Genç-yardımcısı) Dedi ki: "Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu." (Musa) Dedi ki: "Bizim de aradığımız buydu." Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler" (Kehf, 18/61-64).

Ayetlerden Hz. Musa (as) ve genç yardımcısının yanlarında yemek üzere bir balık getirdikleri anlaşılmaktadır. Ancak henüz yeme vakitleri gelmeden evvel, Allah bu balığı ikisine birden unutturmuş, balık da onların unuttukları bu anda akıntıya doğru gidip, yanlarından uzaklaşmıştır. Ancak bu unutmanın pek çok hikmetleri vardır. Allah bir hayır ve hikmet üzerine ikisine birden yiyeceklerini unutturmuştur. Hz. Musa (as)'ın iki denizin birleştiği yere gelmesinin nedeni, Kehf Suresi'nin devamında hakkında bilgiler verilen önemli ve kutlu bir şahısla görüşmektir. Kaderde belirlenmiş bu yere ulaşmak için Hz. Musa (as) ve genç yardımcısı uzun zaman geçirmişlerdir. Ancak bu buluşmanın tam yerine ulaşabilmek için daha fazla detaya ihtiyaçları vardır. Çünkü iki denizin birleştiği yer olarak ifade edilen mekan geniş bir alanı ifade etmektedir. Böyle geniş bir alanın hangi noktasında buluşacaklarını bilmeden, aradıkları kişiyi bulmaları çok zor olabilir. İşte bu aşamada balığın kaçışının bir hikmeti ortaya çıkmaktadır. Bu kaçış açık bir işarettir. Çünkü balık, aradığı [Hz. Hızır (farklı kültürlerdeki adı: İdris, The Greenman, Hermes, Osiris) olduğu tahmin edilen] kutlu şahıs ile Hz. Musa'nın buluşacakları yerin detayının tespitinde bir görev üstlenmiştir. Musa Peygamber ve yardımcısının unutması sonucu balığın kaçtığı yer, onların buluşma noktasını belirlemektedir. Allah bu buluşmanın nokta tayinini, balığın kaçışını vesile kılarak gerçekleştirmektedir.

Bir diğer görüşe göre ise bu hikayedeki balık sembolü Barnabas İncili’nde de bahsedildiği üzere, çağ değişimini sembolize etmektedir. Şöyle ki dünya üzerinde M.Ö. 4300 yılından M.Ö. 2150 yılına kadar Taurus, yani “Boğa Çağı” yaşanmıştır. M.Ö. 2150 yılından M.S. 1 yılına kadar “Koç Çağı” yaşanmıştır ve şu anda içinde bulunduğumuz M.S. 1 yılından M.S. 2150 yılına kadar olan süreçte ise “Balık Çağı” yaşanacaktır. Hz. Musa’nın genç yardımcısının elinden kaçan balık ise yeni bir çağa, yani Balık Çağı’na girildiğinin habercisi olarak yorumlanmıştır. Hazır çağlara girdik, şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Dünya 2150 yılından sonra ise Balık Çağı’ndan Kova Çağı’na geçecek ve Kova Çağı, insanların bilinç seviyesinin yükseleceği ve 5. boyuta doğru yol alacağı bir çağ olacaktır.

20. yüzyılın sonlarında sembol birçok parodiye sahne olmuştur. Özellikle de ichthysin Hristiyan sürücüler tarafından tampon yapıştırmalarında kullanılmasının yaygınlaşmasıyla, farklı düşünce ve kesimlerden insanlar da buna karşılık olarak sembolün farklı düşünceleri temsil eden sürümlerini çıkarmışlardı. Bu parodilerin en ünlüsü Darwin balığı'dır; sembol içinde "DARWIN" yazan ve bir çift ayak taşıyan bir ichthys'tir. Bu sembol Hıristiyanlık'taki (dini) yaratıcılık teorisine karşı evrim teorisini vurgulamaktadır. Balığın altına çizilmiş bir çift ayak bir tür evrimi temsil etmektedir ki zaten çoğunlukla balığın içine yazılan "DARWIN" kelimesi evrim kuramının kurucusu Charles Darwin'e gönderme yaparak sembolizme çok daha belirgin ve açık bir biçim vermektedir. Ayrıca her Hıristiyanın yaratıcılık kavramına inanmadığı da not edilmelidir. Bu sembol (Darwin balığı) din ile alay ettiği için çeşitli çevrelerce eleştirilmiştir.

Nemrud ve Semiramis’e tekrar dönersek, papaların halen Nemrud’u sembolize eden balık şeklinde piskoposluk tacı giymeleri dikkat çekici olduğunu belirtmek gerekir. New York’taki “Özgürlük Heykeli” ise Semiramis’i sembolize etmektedir ve Fransız Masonlar tarafından yapılmıştır. Babil dininden bahsetmek gerekirse bu dinin oldukça “kanlı” olduğunu söylemek gerekir. Şöyle ki, Babil Dini, Babil Kardeşliği’nin temelini oluşturmaktaydı ve bu dinde “insan kurbanı töresi” hakimdi. Babil rahipleri kutsal sunaklardan bazılarını da yiyorlardı ki, bu rahipler için kullanılan “Cahna-Bal” deyiminden “insan eti yiyen” anlamında “kanibal” kelimesi türemiştir. Satanistlerin sık olarak başvurdukları ve uğruna çocuk kurban ettikleri Kronos ise “kule inşa ettirici” olarak bilinir ve bu sebeple Babil Kulesi’ni inşa ettiren Nemrud’un bir başka versiyonu olarak düşünülmektedir.
Gelelim meşhur Mayalara. Mayalar’ın sürüngenimsi ırkla (Reptilians) karıştığı ve bu nedenle oldukça ilerledikleri iddia edilmektedir. Bu iddia, 1982-1988 yılları arasında Meksika başkanlığı yapmış Miguel de La Madrid’e aittir. Madrid bir konuşmasında, Mayaların “sürüngenimsi ırk”la (Reptilians) karıştığını iddia etmiştir. Ona göre kertenkele benzeri uzaylı yaratıklar, Maya uygarlığına saldırmıştı. Maya piramitleri ileri astronomik teknolojileri, hatta bakirelerin kurban edilmesini bile kertenkele yaratıklardan kaynaklandığını söylüyordu. Yaratıklar, Mayalar ile çiftleşerek yaşayabilecekleri bir hayat formu bulmaya çalışırken bukalemun gibi insan ile iguana arası bir görüntü arasında gidip gelmişlerdi. De la Madrid ise Maya/Yaratık soyundan geldiğini söylüyor ve istediği zaman bir iguanaya dönüşebildiğini iddia ediyordu. Bu iddiasını hiçbir zaman kamuoyu önünde göstermese de internette dolaşan birtakım videolar, İngiliz kraliyet ailesine mensup olanların-ki          Londra’nın Babil Kardeşliği’nin ve sürüngenimsi kan bağına dayanan ailelerin merkezi konumunda olması dolayısıyla-ve/veya bazı devlet liderlerinin birer Reptilian olabilecekleri yönünde. Öyle ki, videoların slow-motion olarak izlendiğinde bu insanların gözleri, birer yılan gözüne dönüşmekte, ciltlerinde ise yer yer değişimler olmaktadır. Tıpkı deri değiştiren sürüngenler gibi. Tabi ki bu videoların gerçek mi yoksa fake mi olduğu belli değildir. Videolardaki görüntülere inanıp inanmamak tamamen izleyicinin yorumuyla alakalıdır. İşte ilgili videolardan biri: http://www.youtube.com/watch?v=fmnTXhm2Its

Hepimizin bildiği Hollywood’un, ABD’nin Los Angeles kentindeki bir Babil Kardeşliği kuruluşu olduğu düşünülmektedir. “Hollywood”, “Holy-Bush”, “Kutsal Çalı”dan türemiştir ve global (Yahudi) film endüstrisinin merkezi konumundadır. Hollywood’un, “Babil Kardeşliği”nin elinde çok önemli bir “kitle zihin şartlama ve kontrol” vasıtası olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Zaten Hollywood filmlerine bakıldığında, özellikle science-fiction kategorisinde olanların genellikle kitleleri bir şeye hazırlamakta olduğunu görmekteyiz.

Dördüncü boyuttaki sürüngenimsi ırkın negatif beyin yıkayıcıların etkisi altında, tüm insan ırkının piramidal bir yapı içerisine hapsedildiği düşünülmektedir. Bu görüşe göre sürüngenimsi ırk, piramidin en tepesindeki “seçkin sınıf” insan komitesini kontrol etmektedir. Sürüngenimsi ırk seçkin sınıfını, seçkin sınıf illuminati şebekesini, illuminati şebekesi de dünyayı kontrol eder. Her alt seviye, üst seviyenin bildiğini bilmez ve hiçbir seviye de sürüngenimsi ırkın bildiğini bilmez. Sürüngenimsi ırkın 4. boyutta oldukları bilindiğine göre, insan ırkının 5. boyuta ulaşabilmesi için, öncelikle Reptilian etkisinden kurtulması gerekir. Peki bu nasıl mümkün olacak?

Bu sorunun cevabını ve Aryan ırkının kökenlerinin Mars’a dayandığı görüşü, Dünya hayatının Mars’tan gelenlerle başladığı, Yahudiler’in aslında Mısırlı olduğu görüşünü ve daha fazlasını bir sonraki yazımda bulabilirsiniz.