9 Haziran 2021 Çarşamba

Antik Mısır'da Ruhun Parçaları

Antik Mısırlılar her şeyde olduğu gibi ruh için de basit düşünmemişler ve ruh deyip geçmemişlerdir. Ruhun farklı parçalardan oluştuğunu düşünmüşlerdir. Bu yazıda ruhun parçalarından olan Ka, Ba, Akh ve Ren’den bahsedeceğim.

Ka, Ba ve Akh sembolleri. Dikkat edilirse Ba ve Akh kuş şeklinde tasvir edilmiştir. Zira Antik Mısırlılar kuşların, öte alemden haber getirdiğine, haberci olduklarına inanmışlardır. Ezoterizmde kuşların kutsal sayılması ve görünmeyen alemden haber getirdiği inanışının kökeninin de Antik Mısır olduğu düşünülebilir.

 

Ruhun bir parçası olan Ka, Antik Mısırlılara göre yaşam gücüydü. Kişinin yemesini, içmesini, koklamasını, nefes alabilmesini sağlayan, kısaca bedene hayat veren güçtü. Ka, kişinin doğmadan önce var olan parçasıydı. Tanrı Khnum, Ka’yı kişinin bedeninin suretinde yaratır, hem Ka’ya hem de bedene şekil verirdi. Zira Tanrı Khnum, “şekil verme” özelliği sebebiyle “Kutsal Çömlekçi” olarak da anılmıştır.


Tanrı Khnum, Ka ve bedene şekil verirken resmedilmiş. Ka, bedenin hemen arkasında, ondan önce yaratılmıştır. Bedenin suretinde olduğundan Ka, "bedenin ikizi" (duble/double) olarak da anılırdı. 

Antik Mısırlılar ölüm anında Ka’nın bedenden ayrıldığına; fakat mezarda kalmaya devam ettiğine inanırdı. Bu nedenle mezarlar “Ka’nın Evi” olarak da anılırdı. Ka, ölen kişinin mumyasında, heykelinde veya onu tasvir eden bir duvar resminde yaşayabilirdi. Antik Mısırlıların mumyalama konusunda uzmanlaşmalarının bir sebebi de Ka’nın güzel bir şekilde yaşamına devam edebilmesi için bedenin yaşayan görüntüsünde korunması gerektiğine olan inançlarıdır. Öte yandan Ka’nın, kişinin yaşarken kullandığı eşyalar içinde de yaşayabileceğine olan inanç sebebiyle Antik Mısırlılar mümkün olduğunca az sayıda eşya ile yaşamlarına devam ederlerdi. Zira öldükten sonra bu eşyaların bir araya toplanması, kişinin eşyalarıyla birlikte gömülmesi gerekirdi. Aksi takdirde Ka, huzur bulamazdı. Günümüzde ölen kişinin eşyalarının evden çıkarılması, dağıtılması, ayakkabıların kapı önünde dışarı bakar konumda tutulması vb. uygulamaların Antik Mısır’dan geldiğini düşünmek pek zorlayıcı olmasa gerek.

Ölünün mumyasına uygulanan Ağız Açma Ritüeli’nin amacı, Ka’nın bedenden dışarı çıkmasını sağlamak ve onu aktif hale getirebilmekti. “Aktif hale gelmiş” olan Ka, tıpkı yaşayanlar gibi yeme, içme, beslenme vb. hayati ihtiyaçlara sahipti. Antik Mısırlılar ölen kişinin Ka’sını besleyebilmek ve onu mutlu edebilmek için mezarlara yiyecek ve içeceklerden oluşan sunaklar ve çiçekler getirirdi. Bu yiyecek ve içecekler genellikle ölen kişinin yaşarken sevdiği besinlerden oluşurdu. Günümüzde türbelere getirilen sunaklar, mezarlara dikilen çiçekler vb. uygulamaların kökeninin de Antik Mısır’dan geldiği düşünülebilir.


Sunak görselleri piramit duvarlarına da çizilerek Ka'nın beslenmesi sağlanırdı.

Mezarın içinde yaşamına devam eden Ka’nın aksine Ba, mezardan düzenli olarak çıkabiliyordu. Bu sebeple Ba, ruhun mobil (hareketli) kısmı olarak da anılırdı. Ba da tıpkı Ka gibi kişinin ölümünden sonra da varlığına devam ederdi. Ölünün mumyasına uygulanan Ağız Açma Ritüeli’nden sonra Ba’nın bedenden ayrılması mümkün hale gelir ve yolculuğuna başlardı.

Antik Mısırlılar Ba’yı, kişinin karakteriyle ve kişiliğiyle özdeşleştirmişti. Yani Ba, kişiye özgü olan özelliklerin bir toplamıydı. Ölümden sonra ruhun, Maat’ın adalet terazisinde tartılan kısmı Ba’dır. 

Ba, ölüler ve yaşayanlar diyarında, yeraltında ve yerüstünde dolaşabiliyordu. Farklı formlara bürünebilrse de çoğunlukla insan başlı bir kuş olarak tasvir edilmiştir. Yaşayanlar ve ölüler diyarında özgürce dolaşabilmesine rağmen Ba’nın bedene ya da kişiyi tasvir eden heykel veya resme dönme zorunluluğu vardı.


Ba'nın mumyaya döndüğü an

Akh ise Ba’nın bedene dönme zorunluluğundan muaf durumdaydı. Ne de olsa Akh’ın kutsal güçleri vardı. Zira Akh, ruhun adalet terazisinden başarılı bir şekilde geçip ölümsüzlüğe ulaşmış haliydi. Yine de Akh’ın canlanabilmesi için Ka ve Ba’nın ölünün mumyasında, heykelinde veya resminde bir araya gelmesi, birleşmesi gerekirdi. 

Antik Mısırlıların piramit duvarlarına kazıdıkları kutsal sözlerden oluşan Piramit Metinleri’nin 474 numaralı deyişinde şunlar geçer:

“Akh, cennete aittir; beden ise yeryüzüne. Yıldızlar arasında tanrılarla birlikte ölümsüzlüğün tadını çıkaran Akh’tır.”

Antik Mısır inanışına göre Akh her ne kadar yıldızlar arasında tanrılarla birlikte ölümsüzlüğün tadını çıkarıyor olsa da yeryüzüne intikam amaçlı ya da yardım amaçlı bir hayalet gibi inebilirdi. Akh, yaşayanların işlerine burnunu sokabilir, intikam ve/veya iyilik için yeryüzüne bir “hayalet” olarak geri dönerek işini bitirdikten sonra yıldızlar diyarına tekrar yol alabilirdi. Ayrıca ölümden sonra herkesin Akh’a dönüşemeyeceğinin bilinmesi gerekir. Zira Maat’ın adalet terazisinden geçemeyen kalp (Ba), timsah tanrı Sobek tarafından yutulmakta ve ruh tamamen yok olmaktaydı. 

Ruhun bir diğer parçası olan Ren ise kişinin gizli adıydı. Bu ad, kişiye doğumunda ilahi boyuttaki tanrılar tarafından verilmekte ve bu adı sadece tanrılar bilmekteydi. Bu adın tanrılar tarafından değiştirilmesiyle kişinin kaderinin de değişebileceğine inanılırdı. Ölümden sonraki yaşamında kişi, yaşarken sahip olduğu adıyla değil, tanrıların ona verdiği gizli adı olan Ren’i ile anılırdı. Ren’in sadece tanrılar tarafından bilindiğine olan inanışın arka planında ise Antik Mısırlıların öldükten sonra isimlerinin unutulmasından duydukları korkunun var olduğu düşünülebilir. Zira Antik Mısırlılar adları anıldığı sürece ölseler bile yaşayacaklarına inanmışlardır. Mezar duvarlarına adlarını kazımışlar, nefret ettikleri kişilerin mezar duvarlarından ise ölümünden sonra huzur bulamasın ve ölümsüzlüğe kavuşamasın diye adlarını silmişlerdir. Dolayısıyla Ren inanışı, kişinin ölümünden sonra tanrılar nezdinde korunan gizli bir ada sahip olması gerektiği düşüncesinden türetilmiş olabilir.