13 Ağustos 2025 Çarşamba

Hiyeroglifler 101-Giriş


Bu yazı, hiyeroglifleri derinlemesine ele alacağım, hiyerogliflerin nasıl okuncağına dair bilgi vereceğim ve hiyeroglif çözümlemeleri yapacağım blog yazıları serisinin ilk yazısıdır. Bu seriyi, hiyerogliflerin zorluk derecesine göre başlangıç, orta ve ileri seviye olmak üzere üç seviyede ele almayı planlıyorum. Başlangıç seviyesinin ilk yazısı olması sebebiyle bu yazının başlığı Hiyeroglifler 101-Giriş oldu. Dolayısıyla orta seviye yazılarıma geldiğimizde başlık Hiyeroglifler 201, ileri seviyeye geldiğimizde ise Hiyeroglifler 301 isimlerini alacak. Bu yazımda hiyerogliflerin Eski Mısır hanedanlığı ve sonrasındaki hanedanlıklar dönemindeki yerini, önemini, unutuluşunu ve sonra tekrar nasıl keşfedilip ortaya çıkarıldığını asıl hiyeroglif okuma derslerine geçmeden önce bir giriş niteliğinde kısaca (beş sayfacık=)) ele almaya çalıştım. Meraklısına iyi okumalar.

Afro Asyatik dil ailesine mensup olan Eski Mısır dili denildiğinde akla ilk gelen hiyerogliflerdir. Öte yandan hiyerogliflerle ilgili yaygın bir yanlışı düzeltmek gerekir. O da hiyerogliflerin eski Mısırlıların konuşma dili olduğu yönündeki düşüncedir. Oysaki konuşma dili ve yazı dili birbirinden farklıdır. Nasıl ki Türkiye’de konuştuğumuz dil Türkçe iken yazı dilimiz Latin alfabesinden oluşuyorsa Eski Mısır’da da konuşma dili Eski Mısır diliyken yazı dillerinden biri hiyerogliflerdi. Dolayısıyla hiyeroglifler, Eski Mısır dilinin yazıldığı sistemin bir adı, bir alfabesidir.

Konuşulan Eski Mısır dilindeki kelimelerin kulağa nasıl geldiğiyle ilgili sadece tahmin yürütebiliriz. Zira Eski Mısırlılar konuştukları dili yazıya dökerken sesli harfler kullanmamışlar, sadece sessiz harflerle yazmışlardır. Örneğin Eski Mısır’ın meşhur bir tanrısının ismi olup “her şeyin ardında olan, gizli olan, saklı olan, görünmeyen” gibi anlamlara gelen Amon, “mn” iki harfli hiyeroglifiyle yazılır (hiyerogliflerle ilgili teknik detaylar ve hiyerogliflerin nasıl okunduğu sonraki blog yazılarımın konusu olacağı için burada ilgili hiyeroglifi çözümleme ihtiyacı duymadım. Merak edenler gelecek blog yazılarımı bekleyebilirler=)).



Dolayısıyla Amon, aslında Amen, Amin, Amun diye de okunabilir. Zaten konuya yönelik kaynaklarda bu ismin farklı farklı yazıldığına (örn. Amon, Amen ya da Amun olarak) şahit olmuşsunuzdur.  Mısır bilimciler seslerden yoksun olan bu hiyeroglifleri okumakta kolaylık olması için genellikle iki sessiz harf arasına “e” sesli harfini ekleyerek okuma yapmayı tercih etmişler ve etmektedirler. Eski Mısır’da Amon’un ya da diğer kelimelerin nasıl telaffuz edildiğini hiçbir zaman bilemeyecek olsak da Eski Mısır dilinin kulağa nasıl geldiğiyle ilgili bir tahminimiz olabilir. Bunun için Eski Mısır dilinin mensubu olduğu Afro Asyatik dil ailesindeki diğer dillere başvurabiliriz. Örneğin bu dil ailesinden olan Berberi dili, Çad dili ya da Sami dillerinden Arapça ve İbranice gibi dillerin kulağa nasıl geldiğini günümüzde biliyoruz. Eski Mısır dili de büyük ihtimalle bu tür dillerin tınısına sahipti.

Eski Mısır’ın konuşma diliyle ilgili bu kadar bilgi yeterli. Zira bu yazıda ve bu konuyla ilgili gelecek yazılarda asıl üzerinde duracağımız Eski Mısır’ın yazı dili olan hiyeroglifler. Eski Mısır hiyerogliflerini kronolojik olarak dört sınıfta inceleyebiliriz: Hanedanlık öncesi dönemdeki proto hiyeroglifler (MÖ 5000-MÖ 3050), eski krallık dönemi hiyeroglifleri (MÖ 2663-MÖ 2060), orta krallık dönemi hiyeroglifleri (MÖ 2060-MÖ 1549)  ve geç dönem hiyeroglifleri (MÖ 1292-MÖ 525).

Milattan önce 4000 civarına tarihlenen kil vazoların üzerindeki çizimler, Mısır’ın hanedanlık öncesi döneminin efsanevi kralı olan Akrep Kral ile Aşağı ve Yukarı Mısır’ı birleştirerek Mısır’da ilk hanedanlığı kuran Kral Narmer’in (namıdiğer Menes) isimleri, proto dönem hiyerogliflerinin ilk örnekleri olarak karşımıza çıkıyor. Akrep Kral ismi yazılı hiyeroglif, İngiltere’deki Asmolian müzesinde sergilenen bir topuz başının üzerinde bulunurken Kral Narmer’i tasvir eden ve kralın isminin yazılı olduğu Narmer paleti ise Kahire müzesinde bulunuyor. Kralın, bir yüzünde Aşağı Mısır’ın kızıl tacını, bir yüzünde ise Yukarı Mısır’ın beyaz tacını taşır vaziyette Mısır’ın düşmanlarını yok ederken ve tören alayında ilerlerken resmedildiği Narmer paleti, bir Mısır kralının tasvir edildiği ilk örnek olması açısından da ayrı bir öneme sahip.

Akrep Kralın betimlendiği topuz başı (kralın yüzünün hemen sağındaki akrep şeklini kolaylıkla görebilirsiniz)


Narmer paleti (soldaki yüzde Kral Narmer Yukarı Mısır'ın beyaz tacını giymiş, düşmanlarını alt ederken tasvir edilmiş. Sağdaki yüzde ise Narmer, Aşağı Mısır'ın kırmızı tacını giymiş vaziyette, tören alayında yürürken betimlenmiş.)

Yukarıdaki görsellerden de görülebileceği üzere proto dönem hiyerogliflerinin kolayca anlaşılabilecek  ideogramlardan (sembollerden) oluştuğu ifade edilebilir.

Eski krallık dönemine gelindiğinde hiyerogliflerin soyut ve karmaşık düşünceleri aktaracak şekilde gelişme gösterdiği ve gramerin de geliştiği görülüyor. Eski krallığın beşinci hanedanlık dönemi krallarından olan Unas’ın Sakkara’da inşa ettirdiği piramidin içinde yazılı olan metinlerden oluşan Piramit Metinleri, bu döneme ait kapsamlı metinlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Son derece sembolik bir dili olan Piramit Metinleri, dünyanın en eski dinsel metni olarak da biliniyor. Piramit Metinleri’nin özünde kralın (Unas’ın) ölümden sonra geçtiği aşamalar, göğe yükselişi, tanrısal bir varlık hâline gelmesi, Osiris’e katılması, başka bir deyişle kralın geçirdiği ruhsal dönüşümden bahsediliyor. Piramit Metinleri’nde bunun yanı sıra yıldız gözlemleriyle ilgili kayıtlar da yer alıyor.

Piramit Metinleri’nde kralın ölüm sonrası geçtiği aşamalarla ilgili kısımdan alınmış bir örnek:

Gittin ama geleceksin

Uyudun ama uyanacaksın

Göklere yüksel

Gökler sana Orion gibi yeniden doğum versin

Gökyüzüne Orion olarak ulaşacaksın

Ruhun, Sirius kadar etkin olacak

Orta krallık dönemi, hiyerogliflerin altın çağını yaşadığı bir dönemdir. Zira eski krallık ile orta krallık arasında merkezi yönetimin zayıfladığı bir dönem olan birinci ara dönemde yazıcılar, nitelikli eğitimden mahrum bırakılmış, bu durum da hiyerogliflerin yazım kalitesinin ciddi anlamda düşmesine yol açmıştı. Orta krallık dönemine gelindiğinde ise merkezi yönetimin tekrar güçlenmesiyle birlikte istikrar dönemi yeniden başlamış, böylece yazıcılar da nitelikli eğitim alabilmiştir.

Orta krallık dönemi, edebi ve yazılı eserler açısından en verimli olunan dönemdir. Gemisi Batmış Denizci ile İnsan ve Ruhu Arasındaki Diyalog gibi metinler, günümüzdeki pek çok hiyeroglif metninin de dilini oluşturan ve klasik Mısır dili olarak da adlandırılan orta krallık yazı diliyle yazılmış ünlü edebi metinlere örnektir (bu metinlerin içeriğini gelecek blog yazılarıma bıraktığımdan ilgili metinlere burada değinmeyeceğim). Öte yandan eski krallıktaki beşinci hanedanlık döneminde yaşamış bir kral veziri olan Ptah Hotep’in verdiği öğütlerden oluşan Ptah Hotep İlkeleri de orta krallık dönemi diliyle yazılmış en önemli metinlerden biridir. Ptah Hotep, her ne kadar eski krallık döneminde yaşamış olsa da verdiği öğütlerin etkileyiciliği ve geçerliliği, bu öğütlerin ahlaki ilkeler olarak kabul görüp nesilden nesile aktarılmasını sağlamış hatta bu ilkeler yazıcılık okullarında öğrencilere tekrar tekrar yazmaları için ödev olarak verilmiştir. Bu nedenle Ptah Hotep İlkeleri orta krallık dönemine de aktarılarak orta krallık diliyle yazıya geçirilmiştir (Ptah Hotep İlkeleri de gelecek blog yazılarımdan birinin konusu olduğundan ilgili ilkelere burada değinmeyeceğim).

Geç döneme gelindiğinde hiyeratik denen bir yazı stiliyle karşılaşıyoruz. Hiyeratik, hiyerogliflerin daha basite indirgenmiş pratik bir formu olarak tanımlanabilir. Zira o dönemde hiyerogliflerin günlük hayatın ihtiyaçlarına cevap veremeyecek denli zor, karmaşık ve uzun olması sebebiyle hiyerogliflerin günlük hayattaki kullanımına uygun bir versiyonu olan hiyeratik geliştirilmiştir.

Hakikat Meydanı anlamına gelen Dayrül Medina bölgesindeki kaya mezarlarında bulunan ve işçilerin iş planları, işe gelmeme sebepleri, hastalık, ölüm, evlilik ve kutlama kayıtları gibi gündelik hayata ilişkin metinler hem geç dönem Mısırlılarının gündelik hayatına hem de geç dönem hiyerogliflerine dair bilgi verici niteliktedir.

Dayrül Medina’dan çıkarılan geç döneme tarihlenen bir mektup örneği:

Bana karşı olumsuz tutumunun sebebi nedir?

Yapılacak bir iş varsa beni çağırıyorsun

Bira içileceği zaman beni çağırmıyorsun

Metnin içeriğinden de anlaşılabileceği üzere hiyeratiğin günlük işler, kişiler arası ilişkiler vb. gündelik hayata dair metinlerde kullanıldığını ifade edebiliriz. Dolayısıyla daha soyut ve kutsal olan/sayılan tanrısal/ilahi metinler ve krallara dair cümlelerin, karmaşık ve zor bir yazı dili sayılan hiyerogliflerle, daha insani ve dünyevi işlere dair metinlerin ise hiyerogliflerin basite indirgenmiş bir formu olan hiyeratikle yazılmış olduğu söylenebilir.

Eski Mısır’da yazı dili türetme faaliyeti, hiyerogliflerden hiyeratiğin türetilmesiye son bulmamıştır. MÖ 7-5. yüzyıllar arasında Mısır’ın Libya’dan ve Etiyopya’dan gelen saldırılara maruz kalması, Pers dönemi, Büyük İskender’in Mısır’ı fethetmesiyle başlayan Ptolemyler dönemi, sonraki Roma dönemi ve sonrasındaki Arap dönemi gibi dönemlerde Mısır’ı Mısırlı krallar değil yabancılar yönetince bu durum dile de yansımış, hiyeratikten türemiş bir yazı dili olan demotik ortaya çıkmıştır. MÖ 323’te Mısır’ı fetheden Büyük İskender’in ölümünden sonra Mısır’ı yönetmeye başlayan, İskender’in generallerinden biri olan Ptolemy ile başlayan ve MÖ 323-MÖ 30’a kadar süren Ptolemyler döneminde demotik, çok yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Bu dönemde demotiğin günlük yazışma dilinde ön plana geçmesiyle hiyeroglifler unutulmaya başlanmış, anıt duvarlarda ve dikilitaşlarda var olan bir anıtsal yazıya dönüşmüştür. Öte yandan bu dönemde unutulmaya yüz tutmuş hiyerogliflerin bin yılı aşkın bir süre sonra tekrar çözülmesini sağlayacak olan gelişme de yine bu dönemde yaşanmıştır. O da Beşinci Ptolemy’nin taç giyme töreniyle ilgili bir yazıyı barındıran Rosetta taşının üzerindeki yazıların bu dönemde yazılmasıdır.

Rosetta taşı (üstteki 14 satır hiyeroglif, ortadaki 32 satır demotik, alttaki 53 satır ise Antik Grek dilinde yazılmış metinlerden oluşmaktadır.)


Mısır’ın MÖ 30’da Roma imparatorluğu tarafından fethedilmesiyle Ptolemy hanedanlığı sona ermiş, Mısır, Roma imparatorluğunun bir eyaleti hâline gelip Hıristiyanlaşmış, Hıristiyanlaşan yerli Mısır halkı Koptik denen bir dil konuşmaya başlamış, 7. yüzyılda ise Araplar tarafından fethedilen Mısır, müslümanlaşmıştır. Dolayısıyla günümüzdeki Mısır’ın, Arap yarımadasından gelenlerin torunları olduğunun bilinmesi gerekir.

Hiyeroglifler her ne kadar MS 4. yüzyıla kadar bir yazı dili olarak kullanılmış olsa da farklı uygarlıkların hâkimiyeti, Hıristiyanlığın yayılmasıyla Eski Mısır’a dair büyük geleneklerin silinmeye çalışılması ve yazıcıların bu dönemlerde yetiştirilmemesi gibi sebeplerle zamanla unutulmuş, hiyerogliflerin aktif olduğu dönemde bile halkının %5’inin okuyup yazabildiği hiyeroglifleri Mısır’da yazabilen ve okuyabilen kimse kalmamıştır. Özellikle Roma imparatorluğu hâkimiyeti ile birlikte gelen Hıristiyanlık propagandası, hiyerogliflerin unutulmasında önemli bir etken olmuştur. İmparator Constantin’in MS 313’te Hıristiyanlığı serbest bırakmasıyla MS 391’de imparator Teodosyus Eski Mısır dinini yasaklamış ve Mısır’da tapınakları kapatmıştır. Manastırlarda Hıristiyanlık propagandası yapan rahipler hiyerogliflerin kuşlar, sürüngenler ve kedilere ait çizimlerden başka bir şey olmadığı, birer saçmalık olduğu, Hıristiyanların bunlarla uğraşmaması gerektiği yönünde halkı manipüle etmeye çalışmıştır. Ayrıca İkinci Ptolemy tarafından kurulmuş olan, içinde bir müze, bir felsefe okulu, botanik bahçesi ve bir gözlemevi bulunan, matematik, fizik, astronomi ve geometri gibi alanlarda derinleşmek isteyen herkesin uğrak yeri olan, Batlamyus, Öklid, Arşimed, Aristaryus ve Hipakrus gibi pek çok bilimadamını yetiştiren ve Eski Mısır’ın kadim bilgeliğine dair çoğu kaydı barındıran İskenderiye kütüphanesi bu dönemde fanatik Hıristiyanlar tarafından yakılmıştır. Tüm bunlar hiyerogliflere dair tüm bilgilerin yok olmasına sebep olmuştur.

Propagandacı Hıristiyan rahipler gibi alaycı olmasa da hiyeroglifler üzerinde çalışan araştırmacıların çoğu da hiyerogliflerin tamamen sembolik olduğunu, fonetik bir değerinin olmadığını düşünmüşlerdir. Hiyerogliflerin fonetik bir değeri olduğundan bahseden ilk kişi, 9. ve 10. yüzyıllar arasında Irak’ta yaşamış, simya üzerine de çalışmaları olan Arap bilgin İbn-i Vahşiye’dir (bu bahis, bilginin Şeykul Mustekam isimli kitabında geçer). İbn-i Vahşiye aynı zamanda Hıristiyanlaşmış Mısırlıların konuştuğu dil olan Koptik ile hiyeroglifler arasındaki ilişkiyi keşfeden de ilk kişidir. İbn-i Vahşiye’nin bu etkinlikleri, hiyerogliflerin çözülmesine önemli katkılar sağlamıştır.

Napollon’un 1799-1801 yılları arasında Mısır’ı fethetmesi, hiyerogliflerin bin yılı aşkın bir zaman sonra tam anlamıyla çözülmesi için yaşanacak gelişmelere vesile olmuştur. Zira bu dönemde ordudaki bilim insanları ve sanatçılar tarafından Mısır Betimlemesi isminde çok ciltli bir eser hazırlanıp basılmış, bu eser Avrupa’da Mısır’a karşı ilginin uyanmasını sağlamış, en önemlisi de  1799’da Fransız subaylardan biri Mısır’ın Raşid (Rosetta) kasabasında, üzerinde hiyeroglif, demotik ve antik Grek diliyle yazılar bulunan Rosetta taşını bulmuştur. İngiliz dil bilimci Thomas Young, Rosetta taşı üzerindeki kartuşların içinde kral isminin yazılı olduğu fikrini ortaya atmış ve böylece kartuş içinde yazılı olan Ptolemy ismini çözebilmiştir. Champollion ise hiyerogliflerin hem fonogram (ses değeri) hem de ideogramlardan (sembolik değer) oluştuğunu ve grameri olan bir yazı dili olduğunu keşfetmiş, zaten bilinen antik Grek dili ve bildiği Koptik diliyle taşın üzerindeki demotik ve hiyeroglif arasında karşılaştırma yaparak hiyeroglifleri çözmeyi başarmıştır. Hiyeroglif Sözlüğü ve Hiyeroglif Grameri isimli iki eseri yazan Champollion, Avrupa’da Mısırbilimin kurulmasını sağlamıştır.

Champollion’un mektubunda geçen ve beni de çok etkileyip onunla özdeşleşmemi sağlayan sözleri ile bu yazımı sonlandırıyorum:

Bu antik toplumu derinlemesine ve sürekli bir biçimde çalışmak istiyorum

Anıtlarını ve bilgilerini çalıştıkça hayranlıkla doluyorum

Onlar hakkında yeni şeyler öğrendikçe coşkum artıyor

Çalıştığım onca uygarlık arasında hiçbirinin Mısır kadar kalbime yakın olduğunu söyleyemem

…………………..

Türkçe kaynak ve ileri okuma önerileri:

Eski Mısır hiyeroglifleri ile ilgili Türkçe kaynak yetersizliği, hiyeroglifleri öğrenmek isteyen Türkler için önemli bir eksiklikti. Bu noktada hiyeroglifler hakkında detaylı bilgi edinebileceğiniz ve benim de çok faydalandığım Türkçe kaynak için Duygu Alkan Erdoğdu’nun Udemy’deki hiyeroglif eğitimlerini takip edebilirsiniz. Ayrıca yine Duygu Alkan Erdoğdu tarafından yazılmış olan Amon Okulu kitabını da şiddetle tavsiye ederim. İlgili kitap, Mısır felsefesinde derinleşmenizde bir adım olabileceği gibi Eski Mısır hakkında bildiğiniz bazı şeylerin ne kadar da yanlış olduğunu ya da tarih boyunca yanlış yorumlanıp aktarılmış olduğunu fark etmenizi de sağlayacaktır. Yazar,  Amon Okulu'nun devamı niteliğinde ikinci bir kitabının da çıkacağı müjdesini vermiştir. Ben de ikinci kitabı büyük bir heyecan ve merakla bekliyorum.

………………………

Amon Okulu isimli kitapta karşılaştığım Karnak Tapınağı Metinleri’nden bir cümlenin, öğrenme yolculuğundaki her öğrenci için güzel bir öğüt olduğunu düşündüğümden ilgili cümleyi burada paylaşmak isterim:

“Bilmek içeriden gelir, hoca size sadece anahtarları verir.”

Bu blog yazıları serisinin hiyeroglifleri öğrenmek isteyenler için bir anahtar olması ve içimizdeki öğrenme aşkımızın hiç bitmemesi dileğiyle=)