Bu yazı, hiyeroglifleri derinlemesine ele alacağım, hiyerogliflerin nasıl
okuncağına dair bilgi vereceğim ve hiyeroglif çözümlemeleri yapacağım blog
yazıları serisinin ilk yazısıdır. Bu seriyi, hiyerogliflerin zorluk derecesine
göre başlangıç, orta ve ileri seviye olmak üzere üç seviyede ele almayı
planlıyorum. Başlangıç seviyesinin ilk yazısı olması sebebiyle bu yazının
başlığı Hiyeroglifler 101-Giriş oldu. Dolayısıyla orta seviye yazılarıma
geldiğimizde başlık Hiyeroglifler 201, ileri seviyeye geldiğimizde ise
Hiyeroglifler 301 isimlerini alacak. Bu yazımda hiyerogliflerin Eski Mısır
hanedanlığı ve sonrasındaki hanedanlıklar dönemindeki yerini, önemini, unutuluşunu ve
sonra tekrar nasıl keşfedilip ortaya çıkarıldığını asıl hiyeroglif okuma derslerine geçmeden önce bir giriş niteliğinde kısaca (beş sayfacık=)) ele
almaya çalıştım. Meraklısına iyi okumalar.
Afro Asyatik dil ailesine mensup olan Eski Mısır dili denildiğinde akla ilk
gelen hiyerogliflerdir. Öte yandan hiyerogliflerle ilgili yaygın bir yanlışı düzeltmek
gerekir. O da hiyerogliflerin eski Mısırlıların konuşma dili olduğu yönündeki
düşüncedir. Oysaki konuşma dili ve yazı dili birbirinden farklıdır. Nasıl ki
Türkiye’de konuştuğumuz dil Türkçe iken yazı dilimiz Latin alfabesinden
oluşuyorsa Eski Mısır’da da konuşma dili Eski Mısır diliyken yazı dillerinden
biri hiyerogliflerdi. Dolayısıyla hiyeroglifler, Eski Mısır dilinin yazıldığı
sistemin bir adı, bir alfabesidir.
Konuşulan Eski Mısır dilindeki kelimelerin kulağa nasıl geldiğiyle ilgili
sadece tahmin yürütebiliriz. Zira Eski Mısırlılar konuştukları dili yazıya
dökerken sesli harfler kullanmamışlar, sadece sessiz harflerle yazmışlardır. Örneğin
Eski Mısır’ın meşhur bir tanrısının ismi olup “her şeyin ardında olan, gizli
olan, saklı olan, görünmeyen” gibi anlamlara gelen Amon, “mn” iki harfli
hiyeroglifiyle yazılır (hiyerogliflerle ilgili teknik detaylar ve
hiyerogliflerin nasıl okunduğu sonraki blog yazılarımın konusu olacağı için burada
ilgili hiyeroglifi çözümleme ihtiyacı duymadım. Merak edenler gelecek blog
yazılarımı bekleyebilirler=)).
Dolayısıyla Amon, aslında Amen, Amin, Amun diye de okunabilir. Zaten konuya
yönelik kaynaklarda bu ismin farklı farklı yazıldığına (örn. Amon, Amen ya da
Amun olarak) şahit olmuşsunuzdur. Mısır
bilimciler seslerden yoksun olan bu hiyeroglifleri okumakta kolaylık olması
için genellikle iki sessiz harf arasına “e” sesli harfini ekleyerek okuma
yapmayı tercih etmişler ve etmektedirler. Eski Mısır’da Amon’un ya da diğer
kelimelerin nasıl telaffuz edildiğini hiçbir zaman bilemeyecek olsak da Eski
Mısır dilinin kulağa nasıl geldiğiyle ilgili bir tahminimiz olabilir. Bunun
için Eski Mısır dilinin mensubu olduğu Afro Asyatik dil ailesindeki diğer
dillere başvurabiliriz. Örneğin bu dil ailesinden olan Berberi dili, Çad dili
ya da Sami dillerinden Arapça ve İbranice gibi dillerin kulağa nasıl geldiğini
günümüzde biliyoruz. Eski Mısır dili de büyük ihtimalle bu tür dillerin
tınısına sahipti.
Eski Mısır’ın konuşma diliyle ilgili bu kadar bilgi yeterli. Zira bu yazıda
ve bu konuyla ilgili gelecek yazılarda asıl üzerinde duracağımız Eski Mısır’ın
yazı dili olan hiyeroglifler. Eski Mısır hiyerogliflerini kronolojik olarak
dört sınıfta inceleyebiliriz: Hanedanlık öncesi dönemdeki proto hiyeroglifler
(MÖ 5000-MÖ 3050), eski krallık dönemi hiyeroglifleri (MÖ 2663-MÖ 2060), orta
krallık dönemi hiyeroglifleri (MÖ 2060-MÖ 1549) ve geç dönem hiyeroglifleri (MÖ 1292-MÖ 525).
Milattan önce 4000 civarına tarihlenen kil vazoların üzerindeki çizimler,
Mısır’ın hanedanlık öncesi döneminin efsanevi kralı olan Akrep Kral ile Aşağı
ve Yukarı Mısır’ı birleştirerek Mısır’da ilk hanedanlığı kuran Kral Narmer’in
(namıdiğer Menes) isimleri, proto dönem hiyerogliflerinin ilk örnekleri
olarak karşımıza çıkıyor. Akrep Kral ismi yazılı hiyeroglif, İngiltere’deki
Asmolian müzesinde sergilenen bir topuz başının üzerinde bulunurken Kral Narmer’i
tasvir eden ve kralın isminin yazılı olduğu Narmer paleti ise Kahire müzesinde
bulunuyor. Kralın, bir yüzünde Aşağı Mısır’ın kızıl tacını, bir yüzünde ise
Yukarı Mısır’ın beyaz tacını taşır vaziyette Mısır’ın düşmanlarını yok ederken
ve tören alayında ilerlerken resmedildiği Narmer paleti, bir Mısır kralının
tasvir edildiği ilk örnek olması açısından da ayrı bir öneme sahip.
![]() |
Akrep Kralın betimlendiği topuz başı (kralın yüzünün hemen sağındaki akrep şeklini kolaylıkla görebilirsiniz) |
Yukarıdaki görsellerden de görülebileceği üzere proto dönem hiyerogliflerinin kolayca anlaşılabilecek ideogramlardan (sembollerden) oluştuğu ifade edilebilir.
Eski krallık dönemine gelindiğinde hiyerogliflerin soyut ve karmaşık
düşünceleri aktaracak şekilde gelişme gösterdiği ve gramerin de geliştiği
görülüyor. Eski krallığın beşinci hanedanlık dönemi krallarından olan Unas’ın
Sakkara’da inşa ettirdiği piramidin içinde yazılı olan metinlerden oluşan Piramit Metinleri, bu döneme ait
kapsamlı metinlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Son derece sembolik bir
dili olan Piramit Metinleri, dünyanın en eski dinsel metni olarak da biliniyor.
Piramit Metinleri’nin özünde kralın (Unas’ın) ölümden sonra geçtiği aşamalar,
göğe yükselişi, tanrısal bir varlık hâline gelmesi, Osiris’e katılması, başka
bir deyişle kralın geçirdiği ruhsal dönüşümden bahsediliyor. Piramit Metinleri’nde
bunun yanı sıra yıldız gözlemleriyle ilgili kayıtlar da yer alıyor.
Piramit Metinleri’nde kralın ölüm sonrası geçtiği aşamalarla ilgili
kısımdan alınmış bir örnek:
Gittin ama geleceksin
Uyudun ama uyanacaksın
Göklere yüksel
Gökler sana Orion gibi
yeniden doğum versin
Gökyüzüne Orion olarak
ulaşacaksın
Ruhun, Sirius kadar etkin
olacak
Orta krallık dönemi, hiyerogliflerin altın çağını yaşadığı bir dönemdir. Zira
eski krallık ile orta krallık arasında merkezi yönetimin zayıfladığı bir dönem
olan birinci ara dönemde yazıcılar, nitelikli eğitimden mahrum bırakılmış, bu
durum da hiyerogliflerin yazım kalitesinin ciddi anlamda düşmesine yol açmıştı.
Orta krallık dönemine gelindiğinde ise merkezi yönetimin tekrar güçlenmesiyle
birlikte istikrar dönemi yeniden başlamış, böylece yazıcılar da nitelikli
eğitim alabilmiştir.
Orta krallık dönemi, edebi ve yazılı eserler açısından en verimli olunan
dönemdir. Gemisi Batmış Denizci ile İnsan ve Ruhu Arasındaki Diyalog gibi
metinler, günümüzdeki pek çok hiyeroglif metninin de dilini oluşturan ve klasik
Mısır dili olarak da adlandırılan orta krallık yazı diliyle yazılmış ünlü edebi
metinlere örnektir (bu metinlerin içeriğini gelecek blog yazılarıma
bıraktığımdan ilgili metinlere burada değinmeyeceğim). Öte yandan eski
krallıktaki beşinci hanedanlık döneminde yaşamış bir kral veziri olan Ptah
Hotep’in verdiği öğütlerden oluşan Ptah Hotep İlkeleri de orta krallık dönemi
diliyle yazılmış en önemli metinlerden biridir. Ptah Hotep, her ne kadar eski
krallık döneminde yaşamış olsa da verdiği öğütlerin etkileyiciliği ve
geçerliliği, bu öğütlerin ahlaki ilkeler olarak kabul görüp nesilden nesile
aktarılmasını sağlamış hatta bu ilkeler yazıcılık okullarında öğrencilere tekrar tekrar
yazmaları için ödev olarak verilmiştir. Bu nedenle Ptah Hotep İlkeleri orta
krallık dönemine de aktarılarak orta krallık diliyle yazıya geçirilmiştir (Ptah
Hotep İlkeleri de gelecek blog yazılarımdan birinin konusu olduğundan ilgili
ilkelere burada değinmeyeceğim).
Geç döneme gelindiğinde hiyeratik denen bir yazı stiliyle karşılaşıyoruz. Hiyeratik,
hiyerogliflerin daha basite indirgenmiş pratik bir formu olarak tanımlanabilir.
Zira o dönemde hiyerogliflerin günlük hayatın ihtiyaçlarına cevap veremeyecek
denli zor, karmaşık ve uzun olması sebebiyle hiyerogliflerin günlük hayattaki
kullanımına uygun bir versiyonu olan hiyeratik geliştirilmiştir.
Hakikat Meydanı anlamına gelen Dayrül Medina bölgesindeki kaya mezarlarında
bulunan ve işçilerin iş planları, işe gelmeme sebepleri, hastalık, ölüm,
evlilik ve kutlama kayıtları gibi gündelik hayata ilişkin metinler hem geç
dönem Mısırlılarının gündelik hayatına hem de geç dönem hiyerogliflerine dair
bilgi verici niteliktedir.
Dayrül Medina’dan çıkarılan geç döneme tarihlenen bir mektup örneği:
Bana karşı olumsuz tutumunun
sebebi nedir?
Yapılacak bir iş varsa beni
çağırıyorsun
Bira içileceği zaman beni
çağırmıyorsun
Metnin içeriğinden de anlaşılabileceği üzere hiyeratiğin günlük işler,
kişiler arası ilişkiler vb. gündelik hayata dair metinlerde kullanıldığını
ifade edebiliriz. Dolayısıyla daha soyut ve kutsal olan/sayılan tanrısal/ilahi
metinler ve krallara dair cümlelerin, karmaşık ve zor bir yazı dili sayılan
hiyerogliflerle, daha insani ve dünyevi işlere dair metinlerin ise
hiyerogliflerin basite indirgenmiş bir formu olan hiyeratikle yazılmış olduğu
söylenebilir.
Eski Mısır’da yazı dili türetme faaliyeti, hiyerogliflerden hiyeratiğin
türetilmesiye son bulmamıştır. MÖ 7-5. yüzyıllar arasında Mısır’ın Libya’dan ve
Etiyopya’dan gelen saldırılara maruz kalması, Pers dönemi, Büyük İskender’in
Mısır’ı fethetmesiyle başlayan Ptolemyler dönemi, sonraki Roma dönemi ve
sonrasındaki Arap dönemi gibi dönemlerde Mısır’ı Mısırlı krallar değil
yabancılar yönetince bu durum dile de yansımış, hiyeratikten türemiş bir yazı
dili olan demotik ortaya çıkmıştır. MÖ 323’te Mısır’ı fetheden Büyük İskender’in
ölümünden sonra Mısır’ı yönetmeye başlayan, İskender’in generallerinden biri
olan Ptolemy ile başlayan ve MÖ 323-MÖ 30’a kadar süren Ptolemyler döneminde demotik,
çok yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Bu dönemde demotiğin günlük yazışma
dilinde ön plana geçmesiyle hiyeroglifler unutulmaya başlanmış, anıt duvarlarda
ve dikilitaşlarda var olan bir anıtsal yazıya dönüşmüştür. Öte yandan bu
dönemde unutulmaya yüz tutmuş hiyerogliflerin bin yılı aşkın bir süre sonra tekrar
çözülmesini sağlayacak olan gelişme de yine bu dönemde yaşanmıştır. O da
Beşinci Ptolemy’nin taç giyme töreniyle ilgili bir yazıyı barındıran Rosetta
taşının üzerindeki yazıların bu dönemde yazılmasıdır.
![]() |
Rosetta taşı (üstteki 14 satır hiyeroglif, ortadaki 32 satır demotik, alttaki 53 satır ise Antik Grek dilinde yazılmış metinlerden oluşmaktadır.) |
Mısır’ın MÖ 30’da Roma imparatorluğu tarafından fethedilmesiyle Ptolemy
hanedanlığı sona ermiş, Mısır, Roma imparatorluğunun bir eyaleti hâline gelip
Hıristiyanlaşmış, Hıristiyanlaşan yerli Mısır halkı Koptik denen bir dil
konuşmaya başlamış, 7. yüzyılda ise Araplar tarafından fethedilen Mısır,
müslümanlaşmıştır. Dolayısıyla günümüzdeki Mısır’ın, Arap yarımadasından
gelenlerin torunları olduğunun bilinmesi gerekir.
Hiyeroglifler her ne kadar MS 4. yüzyıla kadar bir yazı dili olarak
kullanılmış olsa da farklı uygarlıkların hâkimiyeti, Hıristiyanlığın
yayılmasıyla Eski Mısır’a dair büyük geleneklerin silinmeye çalışılması ve
yazıcıların bu dönemlerde yetiştirilmemesi gibi sebeplerle zamanla unutulmuş, hiyerogliflerin
aktif olduğu dönemde bile halkının %5’inin okuyup yazabildiği hiyeroglifleri
Mısır’da yazabilen ve okuyabilen kimse kalmamıştır. Özellikle Roma
imparatorluğu hâkimiyeti ile birlikte gelen Hıristiyanlık propagandası,
hiyerogliflerin unutulmasında önemli bir etken olmuştur. İmparator Constantin’in
MS 313’te Hıristiyanlığı serbest bırakmasıyla MS 391’de imparator Teodosyus
Eski Mısır dinini yasaklamış ve Mısır’da tapınakları kapatmıştır. Manastırlarda
Hıristiyanlık propagandası yapan rahipler hiyerogliflerin kuşlar, sürüngenler
ve kedilere ait çizimlerden başka bir şey olmadığı, birer saçmalık olduğu,
Hıristiyanların bunlarla uğraşmaması gerektiği yönünde halkı manipüle etmeye
çalışmıştır. Ayrıca İkinci Ptolemy tarafından kurulmuş olan, içinde bir müze,
bir felsefe okulu, botanik bahçesi ve bir gözlemevi bulunan, matematik, fizik,
astronomi ve geometri gibi alanlarda derinleşmek isteyen herkesin uğrak yeri
olan, Batlamyus, Öklid, Arşimed, Aristaryus ve Hipakrus gibi pek çok
bilimadamını yetiştiren ve Eski Mısır’ın kadim bilgeliğine dair çoğu kaydı
barındıran İskenderiye kütüphanesi bu dönemde fanatik Hıristiyanlar tarafından
yakılmıştır. Tüm bunlar hiyerogliflere dair tüm bilgilerin yok olmasına sebep
olmuştur.
Propagandacı Hıristiyan rahipler gibi alaycı olmasa da hiyeroglifler
üzerinde çalışan araştırmacıların çoğu da hiyerogliflerin tamamen sembolik
olduğunu, fonetik bir değerinin olmadığını düşünmüşlerdir. Hiyerogliflerin fonetik
bir değeri olduğundan bahseden ilk kişi, 9. ve 10. yüzyıllar arasında Irak’ta
yaşamış, simya üzerine de çalışmaları olan Arap bilgin İbn-i Vahşiye’dir (bu
bahis, bilginin Şeykul Mustekam isimli kitabında geçer). İbn-i Vahşiye aynı
zamanda Hıristiyanlaşmış Mısırlıların konuştuğu dil olan Koptik ile hiyeroglifler
arasındaki ilişkiyi keşfeden de ilk kişidir. İbn-i Vahşiye’nin bu etkinlikleri,
hiyerogliflerin çözülmesine önemli katkılar sağlamıştır.
Napollon’un 1799-1801 yılları arasında Mısır’ı fethetmesi, hiyerogliflerin
bin yılı aşkın bir zaman sonra tam anlamıyla çözülmesi için yaşanacak
gelişmelere vesile olmuştur. Zira bu dönemde ordudaki bilim insanları ve
sanatçılar tarafından Mısır Betimlemesi isminde çok ciltli bir eser hazırlanıp
basılmış, bu eser Avrupa’da Mısır’a karşı ilginin uyanmasını sağlamış, en
önemlisi de 1799’da Fransız subaylardan
biri Mısır’ın Raşid (Rosetta) kasabasında, üzerinde hiyeroglif, demotik ve
antik Grek diliyle yazılar bulunan Rosetta taşını bulmuştur. İngiliz dil
bilimci Thomas Young, Rosetta taşı üzerindeki kartuşların içinde kral isminin
yazılı olduğu fikrini ortaya atmış ve böylece kartuş içinde yazılı olan Ptolemy
ismini çözebilmiştir. Champollion ise hiyerogliflerin hem fonogram (ses değeri)
hem de ideogramlardan (sembolik değer) oluştuğunu ve grameri olan bir yazı dili
olduğunu keşfetmiş, zaten bilinen antik Grek dili ve bildiği Koptik diliyle taşın üzerindeki demotik ve
hiyeroglif arasında karşılaştırma yaparak hiyeroglifleri çözmeyi başarmıştır. Hiyeroglif
Sözlüğü ve Hiyeroglif Grameri isimli iki eseri yazan Champollion, Avrupa’da
Mısırbilimin kurulmasını sağlamıştır.
Champollion’un mektubunda geçen ve beni de çok etkileyip onunla
özdeşleşmemi sağlayan sözleri ile bu yazımı sonlandırıyorum:
Bu antik toplumu
derinlemesine ve sürekli bir biçimde çalışmak istiyorum
Anıtlarını ve bilgilerini
çalıştıkça hayranlıkla doluyorum
Onlar hakkında yeni şeyler
öğrendikçe coşkum artıyor
Çalıştığım onca uygarlık
arasında hiçbirinin Mısır kadar kalbime yakın olduğunu söyleyemem
…………………..
Türkçe kaynak ve ileri okuma önerileri:
Eski Mısır hiyeroglifleri ile ilgili Türkçe kaynak yetersizliği,
hiyeroglifleri öğrenmek isteyen Türkler için önemli bir eksiklikti. Bu noktada
hiyeroglifler hakkında detaylı bilgi edinebileceğiniz ve benim de çok
faydalandığım Türkçe kaynak için Duygu Alkan Erdoğdu’nun Udemy’deki hiyeroglif
eğitimlerini takip edebilirsiniz. Ayrıca yine Duygu Alkan Erdoğdu tarafından
yazılmış olan Amon Okulu kitabını da şiddetle tavsiye ederim. İlgili kitap,
Mısır felsefesinde derinleşmenizde bir adım olabileceği gibi Eski Mısır
hakkında bildiğiniz bazı şeylerin ne kadar da yanlış olduğunu ya da tarih
boyunca yanlış yorumlanıp aktarılmış olduğunu fark etmenizi de sağlayacaktır.
Yazar, Amon Okulu'nun devamı niteliğinde ikinci bir kitabının da çıkacağı
müjdesini vermiştir. Ben de ikinci kitabı büyük bir heyecan ve merakla
bekliyorum.
………………………
Amon Okulu isimli kitapta karşılaştığım Karnak Tapınağı Metinleri’nden
bir cümlenin, öğrenme yolculuğundaki her öğrenci için güzel bir öğüt olduğunu
düşündüğümden ilgili cümleyi burada paylaşmak isterim:
“Bilmek içeriden gelir, hoca size sadece anahtarları verir.”
Bu blog yazıları serisinin hiyeroglifleri öğrenmek isteyenler için bir anahtar olması ve içimizdeki öğrenme aşkımızın hiç bitmemesi dileğiyle=)