19 Temmuz 2019 Cuma

SIC MUNDUS CREATUS EST ve HERMES


Sic Mundus Creatus Est. Türkçesi “Ve dünya böyle yaratıldı.”Dark’ın 2. sezonunu izleyenler için bu cümle tanıdık gelecektir. Zira sezonun ilk bölümünden son bölümüne kadar bu cümle sürekli gösterilmekte ve karakterler tarafından telaffuz edilmektedir. Zaten sezon bütünüyle bu cümle üzerine kurulmuş durumdadır. Öte yandan ezoterizme ilgi duyanların ise (benim de Dark’ı izlerken sürekli aklıma geldiği gibi=)) bu cümleyi gördüklerinde veya duyduklarında akıllarına ilk gelen şey, cümlenin sahibi olduğu düşünülen (henüz böyle bir şahsın yaşadığı kanıtlanmış değil) Hermes Trismegistus’tur.


Dark dizisindeki mağaranın içindeki kapı

Hermes Trismegistus… Trismegistus, “3 kere büyük” anlamına gelir. Antik Yunanda bilgeliğin kurucusu olarak anılan Hermes hem kral, hem büyük rahip hem de din kurucu olarak görüldüğünden ona “3 kere büyük” anlamına gelen Trismegistus sıfatı yakıştırılmıştır.

Hermes’in tek bir ismi olmamıştır. Hermes, Antik Mısır’da Thoth (en sevdiğim=)), Roma’da Merkur, Hıristiyanlıkta Enoch, İslamiyette ise Hızır/İlyas olarak anılır ve yaratılmışlar içinde Tanrı’ya en yakın olan kişidir. Bu sebeple Tanrı’dan gelen mesajların yeryüzüne iletilmesinde ve bu mesajların anlaşılabilmesi için şekillendirilmesinde büyük rol oynar.

Soldaki Thoth (Antik Mısır tasviri), sağdaki Hermes (Antik Yunan tasviri), aslında aynı kişiler 

“Sic Mundus Creatus Est” cümlesi, Hermes’in levhalar üzerine kazıdığı metinlerden oluşan Zümrüt Levhası’nda (Emerald Tablet of Hermes) geçmektedir. Ezoterizmin temelini oluşturan bu eserde beni en çok etkileyen 2 cümleyi paylaşmak isterim.


Birinci cümle:
“Aşağıda olan yukarıda olan gibidir, yukarıda olan da aşağıda olan gibidir (Latincesi: “Omne superius sicut inferius”, günümüzde dövme olarak sıklıkla tercih edilen bir cümle)  ve birlikte tek bir şeyin mucizesini gerçekleştirirler.”

Olası yorum: Bu cümle, makro kozmos (evren) ve mikro kozmos (insan) arasındaki bağlantının kesinliği ve bu ikisine de hükmeden tanrısal yasalar olduğu şeklinde yorumlanabilir. Burada makro kozmos ve mikro kozmos kavramlarını biraz açalım. Kelime anlamı olarak “küçük evren” anlamına gelen mikro kozmos küçük öğeleri, bunların kendi aralarındaki etkileşimlerini ve kendi alanları dışında kalan alanları da etkileyerek yarattıkları tüm olayları kapsar. İnsan, bir mikro kozmos olarak değerlendirilir ve varlığın bütün öz biçimlerini kendi özünde barındırır. Bu nedenle evrenin anlaşılmasında insan başat bir kaynak olarak incelenebilir. Mikro kozmosun şekilsel sembolü pentagram, sayısal sembolü ise 5 rakamıdır. 5 rakamı, insanı sembolize etmektedir. İnsan kollarını ve bacaklarını açtığında, başı ile birlikte beş köşeli bir yıldızı andırır. Makro kozmos ise kelime anlamı olarak “büyük evren” demektir ve sonsuz büyüklüğe doğru uzanan evrenin tüm öğelerini barındırır. Bu iki kavramın sınırlarının ne olduğu konusunda hala kesin bir yargıya varılmış değildir. Bu nedenle kavramlar hakkında sadece bu açıklamaları yapmayı yeterli görüyorum. İnsan (mikro kozmos) ve tanrısal öz (makro kozmos) birlikteliği ile insanın tanrının bir parçası olduğu düşüncesi bu cümlede vurgulanmaktadır. Bütün parçaya, parça da bütüne benzer ve birbirlerinden etkilenir. Yani aslında bütün her şey, bir olandan/bir olanın düşüncesinden gelmiştir (Meraklısına: Tolkien’in Silmarillion eserini oluştururken de bu bakış açısından esinlendiğini görmek mümkün, bknz: Eru-Valar-Maiar ilişkisi). 


Mikro kozmosun şekilsel sembolü, pentagram

İkinci cümle:

“Toprağı ateşten ve suptil (maddenin katı, sıvı ve gaz halleri dışındaki algılanamaz halleri) olanı kaba (maddi) olandan ihtiyatlıca ve ustalıkla ayırır.”

Olası Yorum: Burada ruhun (subtil olan) maddeye (kaba olan) olan esaretinden kurtulması gerektiği (nefsinin kölesi olmaması) vurgusunun yapıldığı düşünülebilir. Maddenin esaretinden kurtulan ruh, tanrısal töze ulaşabilir ve böylece gökyüzüne çıkmış/evrimleşmiş olur. Hemen burada Antik Mısır bağlantısı çekersem eğer Antik Mısır’da ruhun maddenin esaretinden inisiyasyon yoluyla kurtulacağına inanıldığını söylemem gerekir. Antik Mısır’da bir kişinin alnının ortasında Ankh sembolü ile resmedilmesi, o kişinin “inisiye” olduğunu gösterirdi. İnisiye olmuş kişi, gizli olanın (ezoterik) bilgisine erişmiş, gizli ve kadim olanı bilmeye havsalası yeterli gelmiş ve gizli olanın bilgisini taşımaya ve saklamaya gücü yeten kişi anlamına gelmektedir. Genellikle Tanrıça İsis’in bu şekilde resmedildiği bilinmektedir. 

Tanrıça İsis, kraliçe Nefertari'ye (2. Ramses'in eşi) ankh sunuyor. Burada Nefertari'nin ezoterik bilgiye erişimine ve inisiye olmasına izin verildiği ve sonsuzluğu kavrayacak düzeye geldiği anlatılıyor.
Hermes’e dönelim. Hermes’e göre ruh kısa bir sınama için yeryüzüne inip maddeyle birleşecektir; fakat ruhun maddeye boyun eğmemesi gerekmektedir. Zira ruhun maddeye boyun eğmesi, sonsuza dek yok olması anlamına gelir. İnsan ruhu yeryüzündeki sınavını kazanamazsa ruhta bulunan tanrısal nur (Tolkien evreninde sıkça geçer) söner ve ışık yalnız başına çıktığı yere dönerek ruhu karanlıkta bırakır. Işıksız kalan ruh da karanlık tarafından yutulur ve sonsuza dek yok olur (Antik Mısır sembolizminde ruhun karanlık tarafından yutulması, timsah tanrı Sobek’in kalbi tüyden ağır basan ölünün kalbini yemesi ile gösterilir).

Ölünün kalbi tüy ile birlikte tartılıyor. Kalp tüyden ağır gelirse timsah tanrı Sobek  kalbi yiyecek ve ölünün ruhu sonsuza dek karanlığa gömülecek.

Hermes’e göre büyük boşluk, yeryüzüne inip göğe yükselen ve arada eriyip tükenen sayısız ruhların kasırgasıyla kavrulur. Maddeye boyun eğmeyip yeryüzündeki sınavını kazanan başarılı ruh, yedi kat göğe yükselip ölümsüzlüğe kavuşur. Peki başarılı ruhun yedi kat göğe yükselirken geçtiği aşamalar neler? Bu aşamalar, Hermetik bakış açısıyla şu şekilde ifade edilebilir:

-Yeryüzündeki sınavını kazanan başarılı ruh ilk basamak olarak Ay’a yükselir. Ay, ruhları cesetlerinden kurtararak büyük ışığa doğru çeker.
-Birinci katta cesetlerinden sıyrılmış (suptilin kabadan ayrılması durumunu hatırlayın) ruhlara göğün ikinci katında Utarit yıldızı yol gösterir. Bu kattaki ruhlar, asaletlerini kanıtlamış ruhlardır.
-Göğün üçüncü katında yer alan Zühre yıldızı sayesinde ise birbirlerini unutan ruhlar, elinde aşk aynasını tutan Zühre sayesinde birbirlerini bulurlar.
-Göğün dördüncü katında Güneş egemendir. Bu kattaki ruhlar Güneş tarafından ölümsüzlüğe hazırlanırlar.
-Göğün beşinci katını yöneten ise Merih yıldızıdır ve Merih, adaletin keskin kılıcını tutar.
-Göğün altıncı katını Müşteri (Jupiter) yıldızı yönetir ve bu yıldız, bilimin dehasıdır.
-Göğün yedinci katı ise ölümsüzlüğe kavuşulan yerdir ve bu kat, tümel aklın tüm sırlarını saklayan Zuhal yıldızının bulunduğu yerdir. 


Her ne kadar Hermes Trismegistus’un yaşayıp yaşamadığı henüz kanıtlanmamış olsa da Albertus Magnus’a (Alman piskopos ve düşünür) göre Hermes’in mezarı İskender tarafından keşfedilmiştir. İskender tarafından keşfedilen bu mezarda ona göre hem Hermes’in çürümüş cesedi hem de cesedin kucaklayarak sarıldığı bahsi geçen tabletler bulunmuştur. Peki söz konusu ceset nerede? Saklanıyor mu? vb. soruların cevabı maalesef yoktur.

Bu yazıda Dark dizisinde gördüğüm ezoterik öğelerin bendeki çağrışımlarını az da olsa aktarmaya çalıştım. Yoksa ezoterizmi başlı başına ele almaya kalksam ayrı bir blog açmam gerekir. Yazıyı yine dizide gördüğüm ve materia prima (ilk madde) ile ilişkilendirdiğim bir unsurdan bahsederek bağlamak isterim.

Diziyi izleyenler bilirler, Jonas geleceğe gittiğinde burada Sic Mundus tarikatı üyeleriyle karşılaşıyor. Bu tarikatın üyeleri oldukça kirli görünümlü ve ortam da zaten soğuk ve puslu. Bu üyeler yasaklı bir bölgede siyah maddeyi koruyor, yasaklı bölgeye girmeye çalışan herkesi ise asıyor (Jonas hariç=)) İşte Sic Mundus tarikatı üyeleri tarafından korunan bu siyah madde tam olarak materia prima. Yani maddenin Tanrı tarafından yaratılan ilk hali, her şeyin kaynağı, maddenin dört halinin ve tüm minerallerin türediği ilk cevher olan ilk madde. Yani Tanrı parçacığı. Materia prima kavramı, “meydana geliş”in iki aşamalı olduğunu, yani “yaratma” ve “şekil verme”nin farklı şeyler olduğunu gösterir. 

Dark dizisindeki siyah (kaotik) madde. Kamera arkası.

İlk madde de Antik Mısır, Sümer ve diğer medeniyetlerde kaotik sular ya da ilksel (reptil) sular olarak ifade edilmiştir (Dark’taki siyah madde de bir hayli kaotik görünür). Antik Mısır’da her şeyin (tanrılar, insanlar, soyut ve somut unsurlar gibi) önce yaratıcı tanrı Ptah’ın zihninde oluştuğu (materia prima), sonra da maddi suretlere büründüğüne (şekil verme) inanılırdı. Burada da meydana gelişin 2 aşamalı hali gözler önüne serilir.

Antik Mısır'ın yaratıcı tanrısı Ptah

Hermes’in şu sözleri, öğretisinin özeti şeklindedir:

“Eşyanın dışı, içi gibidir. İçle dış arasında bir ayrılık yoktur. Küçük, büyük gibidir. Küçükle büyük arasında hiçbir ayrılık yoktur. Evrende hiçbir şey ne iç, ne dış, ne küçük, ne büyüktür. Bir tek yasa ve o yasanın gördüğü bir tek iş vardır. Bu sözlerin anlamını anlayan hakikati görür. Kimi insanlar olağanüstü çabaları ve yetkinlikleriyle (inisiye olanlar) öteki insanların görmediklerini görebilirler. Oysa “nedenler nedeni” daima gizlidir. Çünkü sonsuzluk, pek kısa bir son olan zaman ve yine pek kısa bir son olan mekan içinde anlaşılamaz ve anlatılamaz. Bizler, ancak öldükten sonra onu anlayabilir ve anlatabiliriz. Çünkü yaşarken zaman ve mekanla sınırlıyız. Sınırsızlık, sınırlılık içinde kavranamaz.”

Yani aslında “nereden geldik, nereye gidiyoruz, neden buradayız, biz kimiz vb.” sorulara hala cevap veremiyor oluşumuz, zaman ve mekanla sınırlanmış olmamızdan kaynaklanıyor. Bu durum, havsalamızı da sınırlandırdığından sonsuzluk kavramını ve ötesini anlama noktasında yetkin olamıyoruz. Bu nedenle binlerce yıldır aynı sorulara cevaplar arıyoruz. Neyse ki Antik medeniyetler var=) Antik medeniyetlerin (Sümer, Mısır, Yunan, Çin, Hint vd. gibi) günümüze kadar ulaşan ve sembolizm dolu eserleri sayesinde onların bu gibi sorulara nasıl cevaplar bulduğu konusunda fikir sahibi olabiliyoruz (bknz: Antik Mısır’ın ölümden sonraki yaşam tasvirleri, ölüler kitabı vb.).

Konuyu derinlemesine ele almadan ana hatlarıyla anlatmaya çalıştım, yoksa takdir edersiniz ki 3 sayfaya sığdırılabilecek kolaylıkta değil anlatması. Umarım kafa karıştırmadan (ya da açmadan =)) anlatabilmişimdir. O zaman Dark ile başladık, dizinin bana göre ezoterik anlamı olan başlangıç müziğinde geçen sözler ile veda edelim:

For neither ever, nor never good bye! =))

10 yorum:

  1. Mukemmel bir anlatım. Tebrikler.

    YanıtlaSil
  2. Diziyi bitirdiğim ilk andan itibaren böyle aydınlatıcı bir yazıya ihtiyacım vardı. Sade anlatımınız için teşekkürler, umarım devamı gelir..

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel ve sade bir anlatım olmuş. Elinize emeğinize sağlık. Sic mundus creatus est'in ne anlama geldiğini tam olarak anlamakta güçlük çekiyordum. şu anda tam olarak anladım. Teşekkürler...

    YanıtlaSil
  4. Yalın ve güzel bir anlatim. Tesekkūrler🙏

    YanıtlaSil
  5. Gerçekten çok olmuş teşekkürler.

    YanıtlaSil
  6. Gerçekten ancak bu kadar kısa ve açıklayıcı olabilirdi.Teşekkürler.Dizi de eksik kalan ezoterik kısımlar tamamlandı.

    YanıtlaSil
  7. Anlatımın için sağol bölüm başlığını görür görmez arattım çok sorum var ama her bir sorumun cevabı tekrar soruma dönüyo bı çıkışı yok paradoks gibi.

    YanıtlaSil
  8. Harikasınız be!

    YanıtlaSil
  9. Çok güzel anlatmış

    YanıtlaSil
  10. İslamda Hızır olmayabilir Hz. İdris olabilir.

    YanıtlaSil